Quantcast
Channel: Tawannanna
Viewing all 273 articles
Browse latest View live

KOUTETSU SANGOKUSHI: Bir Anime

$
0
0



Oldukça rastlantısal bir şekilde denk geldiğim 25 bölümlük bu animeye ruhsal durumum nedeniyle  bağlanmam çok zor olmadı. Kimine göre vasattır ama benim vakit geçirmeme yardımcı oldu.

Shonen ai olduğunu başlarken bilmiyordum tabii. Düşündüğüm gibi tarihsel bağlantıları olan güzel bir hikaye olmuş. Wiki' ye göre "Romance of Brotherhood"' dan etkilenerek oluşturulmuş bir adaptasyon. "brotherhood" noktası dışında pek bir bağlantı kuramadım gerçi ama Komei' ye Zhuge Liang demişler daha ne olsun :)

Rikuson (Lu Xun' muş) öğretmeni Komei ( Zhuge Liang) tarafından yetiştirilmekte ve birlikte dolaşmaktadırlar. Go Hanedanlığı büyülü güçleri olan İmparatorluk Mühürünü ele geçirmiştir. Rikuson' un mührü hayatları pahasına  koruyan Riku ailesinin bir üyesi olduğu ilk bölümde ortaya çıkar. Komei, Rikuson' u  Go' ya kendi yolunu seçmesi için gönderir. Böylece olaylar, kader başlar. Karakterler ortaya çıkar.
Serinin en güzel yanlarından bir tanesi  çatır çatır adam harcaması. Diğer noktası karakterler. Bir diğer yanı da ele alınan "brotherhood" olayı.

Seride hiç kadın karakter olmadığını ben biraz geç fark ettim. Zira 20. bölüme kadar Sonken' in kadın olduğundan emindim. Ryubi' yi daha erken keşfettim iyi ki.

Animede çok fazla karakter var ve karakterlerin dönüşümleri ve birbirleri ile olan iletişimlerini ben beğendim. ( bu tarz tarihsel animeleri sevdiğimden de kaynaklanmış olabilir.) . Karakter bolluğu nedeniyle top 5' ime değineceğim aşağıda. (bu arada seiyuulara dikkat!!)



Shuyu: Her imparatorluğun ihtiyaç duyduğu, her imparatorun adamı olsun isteyeceği, zeki, stratejist, sadık, dürüst, kendine hakim, muhteşem bir savaşçı ve yetenekli bir flütçü. Serideki en sağlam karakterdir bana kalırsa. Hayranıyım. Bir de kaşların çatık olmadan bir görebilseydik seni. Seiyuusu Miki  Shinichiro. Efendim Bleach' in Uruhara Kisuke'si, Fullmetal Alchemist: Brotherhood' un Roy Mustang'ı, Gintama' nın Sakamato'su, Hakuouki' nin Hijikata Toshizou' su vs...

Komei: Rikuson' un hocası, Sokatsukin' in kardeşi. Güzellikte ve bilgelikte aşmış. Şimdi düşünüyorum da bir Komei olmak insanı sıkabilir. İyi mi kötü mü bilinmez. Zeka konusuna değinmiyorum bile. Seiyuusu Koyasu Takehito; efendim Gintama' da Shinsuke Takasugi, Saiunkoku Monogatari' de  Sakujun vs...

Hele bir de Shuyu vs Komei sahneleri var ki oy oy... Derbi heyecanı!

Taijishi: Salak ama güçlü ve sadık kontenjanını dolduran Taijishi gürültücü bir can dostu.

Kannei: Bu ne sadakat, ne olgunluk, ne cool luk diyorum.

Ryomo: Eleman "art of war"' u hatmetmiş de meğer yemek yaparak bu yeteneğini gizliyormuş. Sevilesi ve sevimli. Elemanın Three Kingdoms' da kim olduğunu direkt çözersiniz zaten, oldukça net. Seiyuusu  Ishida Akira yani Gintama' nın Katsura' sı, Naruto' nun Gaara'sı, Psycho-Pass'ın Kagari' si vs...

Shokatsukin: Komei' in abisi. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir. İlk görüşe aldırmamak lazım.
seiyususu  Yusa Kouji yani amatsuki' nin kon'u, Bleach' in Ichimaru Gin'i , Nurarihyon no Mago' nun Nurarihyon' u,



Gelelim serinin ana oğlanı Rikuson' a. Öncelikle belirtmeliyim ki;

Miyano Mamoru'nun ağlak seslendirmesine çoğu zaman tahammül edemedim. Bunda Rikuson' un şamarla dövülesi karakter yapısının da etkisi var elbette ki. Evladım bir harekete geç, bir kılıcını kaldır da işe yara. Etrafındakiler helak oldu seni idare etmekten.

Bu arada Komei ile Rikuson arasındaki öğrenci öğretmen ilişkisi dokunaklıdır. Benzer şekilde Komei-Shokatsukin arasındaki kan bağı ile kurulmuş ağabey-kardeş ilişkisine dokunaklıdır. Sonsaku - Shuyu bağı da dokunaklıdır. Taishijin- Ryomo öğrenci öğretmen ilişkisi göz yaşartır.

Benim en zayıf bulduğum bağ Rikuson- Ryoto bağı oldu bu da Rikuson kaynaklı muhetemelen.

Gelelim özel bölüm olan 26. bölüme;  Ryoto büyümüş delikanlılığa adım atmış. Mal tip olarak babasına benzeyeceğine ağlak Rikuson' a benzemiş üzerine de babasının cübbesini giymiş. Eh be salak oğlanım, anladık serideki temalardan biri kardeşlikte, babanın o karizması varken o Rikuson saçları ne be?

Neyse Sonken ve Ryomo' yu da görüyoruz da Kannei ile Shokatsukin nerede? Onlar nerede ha?

Tüm bunlar bir yana animenin açılış parçası olan Camino' dan Nostalgia' yı pek beğendim. Kapanış parçası da Miyano Mamoru' nun seslendirdiği Kuon. Dinleyin bence.

(Camino - Nostalgia)



Velhasıl Romance of Three Kingdom karakterlerinden ve aralarındaki bağlardan esinlenerek tarza oturtulmuş ve kendi kurgusallığını yaratmış bu anime ara sıra power rangers' a bağlasa da insanı pek rahatsız etmiyor. Ben beğendim -duygusal bağım var-




Antik Yunan Futbol Takımı: Bir Futbol Müsabakası

$
0
0

Şimdiye kadar bu blogta anime kahramanları arası futbol müsabakaları, Japon ve Koreli popçular arası müsabaka ya da Koreli aktörler ve popçular arası müsabakalardan bahsettim. İşte  benim bu spor ve özellikle futbol merakım ve deneyimlerim taaaaa eski zamanlara hatta Antik Çağlara  dayanıyor. Bu nedenle sizlere bugün eski anılarımdan bahsederken bu sayede zamanının efsanevi takımlarından bir tanesi olan sevgili dostlarımdan oluşan Antik Yunan takımını da anacağım. Hey gidi ne günlerdi!!!

O zamanlar gençtik... Şimdiki gibi dünya şampiyonası yerine tüm faniler olarak 4 yılda bir yapılan bu mitolojiler arası şampiyonayı dört gözle bekliyor, zamanı geldiğinde stat içinde yerlerimizi alıyorduk. Gerçi o zamanlar zor çağlar... Büyük bir heyecanla takımlarını desteklemek için stadları dolduran fanilerin bir kısmı maç esnasında bir anlık öfkeye kapılıp centilmenlik ve spor ahlakının dışına taşan tanrıların öfke nöbetleri nedeniyle pert oluyordu ama tanık olduklarımın hepsi "burada bu şekilde öldüm ya artık gam yemem" diyerek gözlerinden gözyaşları süzülerek hayata veda ediyordu. Bu olaylar heyecanımızı iki katına çıkarıyordu.

Çok prestijli olan bu şampiyonalarda İskandinav, Japon, Babil ve daha nicesinin tanrılarını izlemek mümkün oluyordu ve ilginç olaylara tanıklık ediyorduk. Her bölgenin en büyük tanrılarının katıldığı bu şampiyonalarda aslında yaşadığımız çağda ortaya çıktığını düşündüğümüz timsah yürüyüşünün Mısır Tanrısı Sobek' in attığı golden sonra delice hayranı olan timsah kostümü giymiş gençlerin tribünlerde yaptığı dans ile ortaya çıktığını buna gözleriyle tanık olmuş biri olarak söyleyebilirim. Neyse tüm bunlar başka anılar başka hikayeler...

Bir spor yazarı olarak çalıştığım o dönemlerde olimpiyatları da takip etmem nedeniyle ve  Antik Yunan Halkı ve tanrıları arasında sevildiğim için aziz dostum Achilles ve maçlar esnasında ciğerini kargaya yedirmekle meşgul olan sevgili arkadaşım Prometheus' un sponsorluğunda bu takımın tüm maçlarını izleme şerefine eriştim.

Stada her seferinde ellerinde değişik pankartlarla teknik direktör Zeus önderliğinde çıkardı bu Olympos Takımı. Zeus o zamanlar 5 - 3 - 2 yi çok severdi. Bu konu üzerine çok tartışmışlığımız vardı ama bildiğinden vazgeçmezdi.

Kalede Poseidon elinde tridentiyle fotoğraflık kareler verirdi, onu geçmek çok zordu. Defansın ortasında yerini alan Hades, karanlık bakışlarıyla defans bloğunun bel kemiğiydi. Bir şef gibi yönetirdi takımı çoğu zaman ancak bazı zamanlarda Poseidon ile birlikte maç esnasında Zeus' un taktik anlayışı üzerine girdikleri ateşli muhabbetler nedeniyle rakibin kolay goller atmasına sebep olurlardı ve eğer Zeus tribünlerde güzel kadın kesmekten sıkılıp dikkatini oyuna yöneltmiş ve bunu yakalamışsa üçü arasında kavgalar çıkar, zaman zaman oyun dururdu. Esasında Hades' in yeri yerin dibiydi, Olymposlu değildi. Zeus aslında Hades' in yerinde oynaması gereken Hera' ya gıcıklık olsun diye onu kadroya alırdı çoğu zaman  ve sonu kötü biterdi, neyse bu da başka bir hikaye... Aslında Hades' in yerinde Hera' nın oynaması gerekiyordu.

Defans Bloğun ortasının iki yanında Hephaistos ve Aphrodite yerlerini alıyordu. Hephaistos tam bir görev adamıydı, Aphrodite ise aman yüzüme top çarpmasın tribinde olurdu çoğu zaman. Zaman zaman savaşçılığı özellikle rakibi bir kadın ise tutardı. Aphrodite ve İskandinav Mitolojisinden  Freya' nın karşı karşıya kaldığı müsabakalar nesilden nesile hala aktarılır. Defans çizgisinin sağ kanadında Demeter, kendisini yer altına kaçıran Hades'e olan öfkesinden aldığı güçle oynardı, sol kanatta ise Hestia kibar, hanım hanımcık ve tam bir fair play ruhu içinde alanını savunurdu.

Orta sahanın tam ortasında takım kaptanı, takımını müthiş bir yetenekle yöneten, zeka dolu incelikli paslarıyla forvetin gol pozisyonlarına girmesini sağlayan Athena yer alırdı. Onun bu estetik ve akıl dolu oyununu izlemek her izleyiciye zevk verirdi. Çok hayranı vardı. Söylenen o ki imza istemeye gelen hayranları onu kızdırmaz ve iyi huylu davranırsa onlara at hediye edermiş. Solunda Apollon tüm heybeti ile iyi oyunlar çıkarırdı, sağında Ares ise çoğu zaman önce rakibini sert faullerle durdurmaya kalktığı için sarı kart görür akabinde ise kendini durup dururken yere atıp hakemi kandırmaya yönelik hareketten ikinci kartı görüp oyundan atılırdı.

Bir keresinde Ares oyundan atıldıktan sonra Aphrodite de rakibinin saçını başını yolduğu için kırmızı kartla oyun dışında kalıp soyunma odasına gönderilmişti. Durumdan şüphelenen, kadroda oyuncu olarak yer bulamadığı zaman amigoluk yapan Hades, ikisini soyunma odasında basınca bu haber tüm tanrılar ve ölümlüler arasında bir magazin konusu olmuştu. Zavallı Hephaistos bir süre futbolu bırakıp kendisini dağa kapatmıştı.

Takımın forveti Hermes ve Artemis'ten oluşuyordu. Hermes çabukluğu, aklı, fırsatçılığı ve doğası gereği sağ gösterip sola vurduğu şutlarla pek çok jeneriklik gole imza atmıştı, tabii o zamanlar jeneriğin ne olduğu bilinmiyordu. Şakacıydı Hermes... bir keresinde maçı bırakıp Apollon' a şaka olsun diye Apollon' da olan topu gidip çalmış, ayağında sektirmeye başlamış sonra çamurlaşıp "bu top benim topum!" diyerek Apollon ve takım arkadaşlarını sinirlendirmiş ancak rakip takım tarafından kahraman ilan edilmişti. Berabere giden maçın bu son dakikasında yaptığı hareket nedeniyle takım sinir krizleri geçirmiş, Apollon, Zeus' tan Hermes' in ölmesini talep etmiş, Zeus ise o esnada tribünde gördüğü güzel kadının şerefine Hermes' i aynı hareketi bir daha tekrarlamayacağına dair verdiği söz üzerine affetmiş, Zeus' un bakışlarından kadını yakalayan Hera maç çıkışında kadını zehirlemişti. Artemis ise çevik vücudu ve avcılıktan gelen içgüdüleri ile takımı sırtlıyordu.

Bu takım güzel ve eğlenceli bir takımdı zaman zaman maçı bırakıp birbirleriyle kavgaya tutuşup taraftarlarını üzseler, normal liglerinde başka takımlarda yer alsalar da zamanı geldiğinde voltron gibi birleşip güzel maçlar çıkarıp pek çok galibiyete imza atıyorlardı. güzel ve spor dolu günlerdi...

Siz Hiç Mimi...

$
0
0


loverK sağolsun beni mimlemiş. Gerçi üzerinden biraz geçti, kusura bakmasın ama istemeyerek oldu.
Neyse ben mimdeki soruları cevapladıktan sonra onun yazısına eklediği notu gördüm. Anladığım kadarıyla (gerçi doğru mu anladım bilemiyorum) kendi "hiç" lerimizi yazacakmışız.

Madem geç oldu o zaman doğru yapayım diye benimkileri yazdım. Eskiye döndüm biraz...hani zamanında yaptığımız ama şimdi acaba yapabilir miyim dediğimiz "hiç"ler vardır ya...

İşte öyle....

siz hiç günlerce konuşmadığınızın farkına vardınız mı?

siz hiç sırt çantanızı alıp, bir plan yapmadan kendinizi yola vurdunuz mu?

siz hiç içiniz kan ağlasa bile güldünüz mü?

siz hiç tüplü dalış yaparken boyunuz kadar olan tüpe aldırmayıp, üstüne yeleği şişirmeyi unutup denizin tabanına yapışıp, bir vantuz olma deneyimi yaşadınız mı?

siz hiç fırtınalı bir denizde tekne üzerinde ölüm kalım mücadelesi verirken üzerine çok eğlenip yupppiii diye bağırdınız mı?

siz hiç ortak bir dil kullanmadığınız insanlar içinde kendinizi buldunuz ve orada yaşadınız mı?

siz hiç balığım öldü diye günlerce ağladınız mı?

siz hiç dünyayı değiştirebileceğinize inandınız mı?

siz hiç kocaman dünyada yapayalnız ve gereksiz bir yaşam formu olduğunuzu düşündünüz mü?

siz hiç aylarca telefonsuz yaşayıp haberleşmek için farklı iletişim kanalları kullandınız mı?

siz hiç çeşitli nedenler yüzünden askıdan alamadığınız t-şörtünüze mind trick uygulamayı denediniz mi?

siz hiç sabahın köründe bir otobüste iken keşke zanpakutoum olsa da insanlara dalsam diye aklınızdan geçirdiniz mi?

siz hiç ayaklarınız kan içinde kalmasına rağmen yüzünüzde bir gülümseme ile dans etmeye devam ettiniz mi?

siz hiç bir parçanın solosu çok güzel diye bir iki damla göz yaşı döktünüz mü?

Benimkiler kısaca böyle...

Geç olduğu için kimseye paslamıyorum ama isteyen buyursun :)

Space Pirate Captain Harlock: 2013

$
0
0


Shinji Aramaki' nin yönettiği 2013 yapımı 3D anime, Leiji Matsumoto' nun mangası ve daha sonra 1978' de animeye uyarlanan Space Pirate Captain Harlock' a dayanıyor.

Anime serisine ya da mangaya hakim değilim o nedenle yazı tamamen 2013 yapımı filme odaklı.

İnternet kotasında sıkıntı yaşadığım için daha önce sömürürcesine bilgisayara depoladıklarım arasından seçip izlemeye başladım Captain Harlock' u. Gerçi beceriksiz olduğum için İngilizce dublajlı ve alt yazısız indirmişim ki animeleri İngilizce seslendirme ile izlemekten nefret ederim ama eldeki stoklar kısıtlı olunca insan ne kadar izlemeyi ertelese de yine de  mecbur kalıyor.



İnsanoğlu uzayda seyahat edebilme yetisine kavuştuktan sonra milyonlarca hatta milyarlarca insan galaksiye yayılıyor ve oradaki kolonilerde yaşamaya başlıyor. Bir süre sonra galaksideki kaynaklar azalmaya başlayınca insanlar "ev" olarak adlandırdıkları dünyaya dönmek istiyorlar. Dünya  tüm bu insanları kaldıramaz diye gelenler hoş karşılanmıyor hatta gezegene  indirilmiyorlar bile. Böylece "homecoming war" adı verilen savaş yaşanıyor. Daha sonra kendini Gaia Komitesi olarak adlandıran bir konsey kuruluyor. Konsey, dünyayı kutsal mabet olarak ilan edip  tüm insanlığa kapatıyor, dünyanın  sadece bir sembol olduğunu söylüyor ve savaş bir sürü ölümden sonra bu şekilde sonlanıyor.



Anime bu savaşın 100 yıl sonrasında geçiyor. Galaksideki milyonlarca insan hala bir gün evlerine dönmeyi umut ediyor ve orada ölmek istemi ile yanıp tutuşuyor. 100 yıldır gemisi Arcadia ile uzayda dolaşan Captain Harlock ise Gaia Komitesinin en çok korktuğu isim, direkt ölsün istiyorlar. Bu nedenle bir ajanı gemiye bindiriyorlar... İlerleyen zamanda Harlock' un nasıl 100 yıl yaşadığı, amacının ne olduğu, Arcadia' nın neden çok güçlü olduğu,  Gaia Komitesinin neci olduğu (gerçi bu daha ilk anda anlaşılabilir) gibi cevaplar ortaya çıkıyor.



Animasyon kalitesi, çizimler, müzik, arka plan ve özellikle aksiyon sahneleri bana kalırsa çok iyi olmuş. Üzerinde ciddi anlamda zaman ve para harcandığı göze çarpıyor. Her şeyi geçtim Harlock ve sahneleri çok iyi yahu. Logan/Yama' da güzel hehe. Şaka bir yana görsel anlamda çok iyi bir iş çıkmış.

Müzikler dedim, Takahashi, Tetsuya' nın parçaları animeye iyi gitmiş. Bu arada kapanış parçası "be the light", One Ok Rock'ın parçası.

(One Ok Rock / Be The Light)



Görsellik ve estetik açısından bu derece iyiyken ne yazık ki hikaye ve kurgu konusunda biraz eksik kalmış, demeden geçemeyeceğim. Karakterler de hafif havada ya neyse.



Bu arada İngilizce dublajlı izlediğimi söylemiştim, orijinal seslendirmede Captain Harlock' u Oguri Shun seslendiriyormuş, bilginiz olsun.


Eksikler bariz olsa da zaman kaybı değil. Bilemedim ama  ben eğlendim.

What's Up? - Zero Plus : Bir K-Drama

$
0
0


Taşınırken izlenebilen diziler serisinin ikinci bölümüyle karşınızdayım tekrar. Bu 20 bölümlük K-Drama da esasında müzik üzerine kurulu, izlemesi keyifli dizilerden bir tanesi.

Bunu seçme nedenlerimden bir tanesi Monstar'ın üzerine iyi gideceğini düşünmem, ikincisi ise Im Ju Hwan faktörüydü.

Konusu için kısaca üniversitenin müzikal bölümünde bir araya gelen, farklı geçmişlere ve  hikayelere sahip öğrencilerin hayatından bir kesit diyeyim. İzlerken Bigbang Daesung'u görünce de şaşırdım.

Bu diziyi beğendim ben ve bunun için pek çok sebebim var ama öncelikle karakterler üzerinden söylemek istediklerim var.

Jang Jae Hun (Im Ju Hwan ): Im Ju Hwan 'ın oyunculuğunu beğeniyorum ben nedense. Bu nedenle onun olması diziyi tercih etmemdeki nedenlerden bir tanesiydi. What's Up?' da beklentimi boşa çıkarmadı.

Jang Jae Hun, yoksul bir aileden gelen, sokaklarda serserilik yapan, bu esnada oyunculuk yeteneğini de konuşturan bir elemanken, bir gece neden olduğu bir olay hayata bakışını değiştirir. Bir süre sonra rastgele seçtiği bu okulun sınavlarını geçer ve okul hayatı başlar.



Park Tae Hee (Kim Ji Won): İşte her dizide olması gereken, saf, hafif çatlak, insanların yardımına muhtaç, hatta aptal, şanslı, masum ama yetenekli kız modeli. Çok ağlıyor dizide bu da bir gerçek! Zaman zaman aptallıklarıyla çok sinir bozucu da oluyor ama bir farkı var. Etrafındaki insanları çok dertlendirdiğinin farkında, hatta bunu bilerek yaptığını itiraf edecek şuur seviyesine ulaşıyor. İnsanlar da bunu çatır çatır yüzüne söylüyor. Yani belli bir noktaya kadar endişeleniyorlar ama kimse bir noktadan sonra "aman da Tae Hee" diye etrafında pervane olmuyor. (dizinin güzel noktalarından biri) Yer yön özürünü anlayabiliyorum, ben de aynı dertten muzdaribim ama bir yere kadar.

Bu arada Park Tae Hee & Kim Byung Gun' un bir parçası var ki zaman zaman fon müziği olarakta kullanılıyor, ostun en güzel parçalarından bir tanesi benim için.

(İşte o parça)


What's Up OST - With Youpaylaşan: ummi7174



Oh Doo Ri (Im Joo Eun) : Benim açımdan dizinin en sağlam ve güçlü karakteri olabilir Oh Doo Ri. Hayata bakış açısı, annesi ile ilişkisi, hayat felsefesi, aşkı... Aşık ama ne cıvık kız modeline dönüyor, ne sınırları aşıyor, ne dramatize ediyor, ne başkalarına sıkıntı veriyor. (dizinin güzel noktalarından ikincisi). Böyle olunca Oh Doo Ri ve aşık olduğu adam arasındaki bölümleri izlemek ızdırap vermiyor aksine keyifli oluyor. Ayrıca What's Up aynı zamanda bilindiği gibi "4nonblondes" parçası. Kendisi bunu da dizi içinde sürpriz katılımcılarla icra ediyor. Oh Doo Ri reyiz kısaca :)

Kim Byung Gun (Jo Jung Suk): Kim Byung Gun dizide Ha Do Sung birlikte yer alan en büyük loserlardan bir tanesi. Zaman zaman sinir bozucu bir karakter yapısına sahip olsa da, hayalini gerçekleştirebilmek için yaptıkları göz ardı edilemez.  Jo Jung Suk' un performansı da göz doldurucu. kendisinden dinlenilen "those magic changes" de çok eğenceli.


What's Up OST - Those Magic Changes - Practise...paylaşan: ummi7174


Ha Do Sung (Kang Dae Sung) : Ha Do Sung, dizinin eziği. Eun Chae Young'ın dediği gibi gırtlağı sıkılacasılardan. Yeteneğine çöp muamelesi yapanlardan. Gerçi çocuğun bu şekilde saklanarak yaşamak için ağır sebepleri var. ( söylemeden geçemeyeceğim, annesi tam bir felaket) Daesung' un zaman zaman yapay kaldığı hissedilebiliyor - müzikalite olarak lafım yok - Deneyimli bir aktör ile  ana dalı müzik olan ve deneyimi bulunmayan Dae Sung' u karşılaştırmak gibi bir amacım yok zaten elma ile armudu karşılaştırmak olmaz ancak derdimi anlatabilmek adına Jo Jung Suk ne kadar doğal ve itici olmadan Kim Byung Gun' u canlandırıyorsa, Daesung' un da belli mizansenlerde biraz daha doğal olmasını dileyebilirdik. Kötü mü? Değil ama daha iyisini istemek kötü bir şey değil :)  Bu arada dizinin güzel noktalarından bir tanesi, çoğunluk oyuncu kökenli olduğu için, castın kimyası iyi olduğu için, Daesung sahnelerde yalnız bırakılmadığı için akıllıca dengelenmiş oluyor ve kimseye batmıyor. Daesung' un Lunatic' ini de bol bol dinlemek mümkün. Ayrıca Ha Do Sung gönül insanıdır. Pek efendi, pek masum, pek bir saf.

(Daeusung/Lunatic)


DAESUNG_LUNATIC_What's Up OSTpaylaşan: linunrata


Eun Chae Young (Jang Hee Jin): Tabii ki okula kayıt olan bir tane star gerekliydi, o da Chae Young oluyor ama dönüşmüyor, güzel olan noktalardan bir diğeri. Kendi arayışında, çoğu zaman haklı olarak. Zor bir hayat. Özünde kötü mü, değil? Biraz haksızlık ediliyor kendisine ya da kendisini anlamak mümkün. Sunwoo Young' nun Che Young' a verdiği öğüt gerçekçi değil mi?" iyi tarafa geçmek zorunda değilsin. özünde iyisin ama iyi tarafa geçersen bu hiç eğlenceli olmaz. Hayattan keyif al."Şu kadın da yolunu buldu  ya buna sevindim.



Sunwoo Young(Oh Man Seok ) İşte okulun hayattan geçmiş, çatlak hocası. Dizideki en sevdiğim karakter olabilir, kim bilir? İzlerken çok eğlendim zaman zaman duygulandım. Dizinin dinamolarından bir tanesi.

Yang Soo Jung (Kim Mi Kyung): Son bölümlere kadar nereden hatırlıyorum bu kadını diye kendime sordum. Sonra duvara tekme attığı bir sahne vardı o noktada aydınlandım. Tamra Island' dan hatırladığımı anladım. Bana kalırsa arka planı, beklentileri, hayal kırıklıkları, amatörlükle profesyonelliği karıştırmaya başlaması, başarısızlığı vs.. nedenlerle önemli karakterlerden bir tanesi. Sunwoo Young ile diyalogları eğlendirici zaman zaman hüzünlü.

Daha pek çok karakter var. Mesela dedektif eleman sert görünür ama gönül insanıdır. Jang Jae Hun' un annesi polislere;  "istiyorsanız beni içeri alın, üzerime biber gazı sıkar, işkence eder, rahatlarsınız " diyerek diziye damgasını vurur.

Neden beğendim bu diziyi?

Şimdi 20 bölüm ama göz korkutmasın. Normalden daha mı kısa bölümler ya da akıyor mu bilemiyorum? Tamam ara sıra bazı sahneler fazla uzuyor ama bu durum sıkıntı yaratmıyor.

Karakterler doğal. Hiç biri mükemmel bir aydınlanmaya ulaşmıyor sadece hayatlarından bir kesit sunuluyor ama büyüyorlar bir şekilde. İlişkileri de normal. Ne "senin için ölürüm kanka" modundalar ne de birbirlerini görmezden geliyorlar. Dizinin özündeki ortak bir üretim içine girmek fikri onları bir şekilde buluşturuyor. Bununla birlikte oyunculuklar iyi.

Konu güzel ilerliyor. İlk bölüm bir sahne ile başlıyor,  insan "noluyor, reklamlar da mıyız?" diyor ama son bölümde bu sahne bir yere bağlanıyor. Ben bu sahneyi ve arkadaki parçayı çok beğendim.

(Les Choristes - Voir Sur Ton Chemin)




İnanılmaz ama gerçek; aşk üçgeni yok! Ağlamak istiyorum, gerçekten yok. Tae Hee diye ağlayıp, kapışan, etrafındakileri görmezden gelen iki erkek yok. Olay daha normal. (belli açılardan). Çocuklar arasındaki dostluk daha doğal ve insani.

Dizinin altında üç tane olay örgüsü var. Birincisi gençlerin toplu olarak hayatları. Diğer ikisi aslında ciddi anlamda dramatik. Ne olduklarını söylemeyeceğim ama manyak bir dramatizasyona açık. Dizide bu dengede tutuluyor. Arka plan üzücü ama izleyeni salya sümük ağlatmaya oynamamışlar, çeşitlendirmişler, espriler eklemişler vs.. sonuçta insanlara dram izletmekten uzak durmayı başarmışlar.

Amatör/profesyonel tanımlarına güzel bakış açıları var. Yaptığından zevk almak önemli ama diğer taraftan para kazanmakta önemli. Sanat, seyirci gelip beğendiğinde mi sanat? Yatırım yoksa sanat yapabilir misin? (gerçi tüketim noktası bir öğe olarak alınmamış gibi) ... bana kalırsa amatör ruh iyidir :))

Her bölümün sonuna yerleştirilmiş karakterlerin geçmişine dair bölümcükler de güzel bir fikir olmuş.



Dizide bir nokta var, ilk anda insanı biraz rahatsız ediyor. O da çok vurucu sahnelerin olmaması. Aslında var ama alışmışız bir "battle" oluyorsa mucizeler yaratılacak muhteşem prodüksüyonlar ortaya çıkacak diye. Performanslar yine göz doldurucu ama bu sadelik ilk anda noluyoruz dedirtiyor. İlerledikçe bu rahatsızlık hissi ortadan kalkıyor çünkü esasında anlatılan daha başka bir nokta; o performansın arka planı, topluca üretmek, yaratıcılık, imkanlar dahilinde ortaya bir şey koyabilmek ve eğlenmek, kendini bulmak... Son bölümde bu çok daha net izleyene ulaşacaktır zaten. Bu noktada türdeşlerinden daha farklı bir bir bakış açısına sahip ve bu nedenle diziyi farklı bir yere koymak lazım sanki.

Ve kırmızılı hayalet ya da herkesin kendine göre anlamlandırabileceği varlık. Dizinin ana karakteri sensin bence :)

İzlemeye değer bir dizi, ostu güzel hele ending theme var ki...

(işte ne olduğunu bilemediğim o güzelim kapanış parçası, bir kulak verin bence)




Not: Manager Oh, yumurta gibi adam... :)

Kaichou wa Maid-sama!: Anime ... anime

$
0
0


İşte bir beyin dağıtan shoujo animeyi daha  bitirmenin verdiği muzafferiyeti ve animenin üzerimde bıraktığı salaklığı taşımaktayım.

Hep diyorum, böyle animeler yapmayın, siz yapıyorsanız ben uzak durayım diye ama sonunda biri ile yollarımız hep kesişiyor ve bir süre beyin devrelerim yaşıma bakmasızın yanıveriyor. Şimdi ben ciddi ciddi ne yazayım bunun üzerine?

26 bölümlük bu animeyi seyretmeyen kalmış mıdır bilemiyorum. Normalde ben hep geriden gelirim ama türünün klişelerini üzerinde taşımasına rağmen izlemesi gayet keyifli ve eğlenceli olan animenin konusu kısaca şöyle.

Bir lise var, önceden erkek lisesiymiş ama sonra kızlar da alınmaya başlamış ama erkek nüfus yoğunluğu hala oldukça fazla. Bu okulda okuyan Misaki Ayuzawa, aileden fakir, gönül olarak zengin, baskın, güçlü, manyak bir aura taşıyan, çok çalışan, çalışmaktan gocunmayan bir hatun kişi olarak bir sene boyunca yememiş içmemiş, kendini güçlendirmiş etmiş ve ikinci senesinde kendini okul başkanı seçtirmiş. Amacı öncelikli olarak okuldaki erkeklere ayar vermek, hayatı onlara zindan etmek, sayısı az olan kız nüfusunu korumak ve okula daha fazla kız öğrenci gelmesini sağlamak. Ki okuldaki erkekleri adam etmekte, okulu nizama sokmakta, kısaca amaçları gereği bir başkan olarak oldukça başarılı bir portre çizmekte kendisi.  Dolayısıyla okulda imajı çok yüksek. (erkek öğrencilerin bakış açısından Ayuzawa' yı izlemek çok keyifli:) )

Kızcağızımızın bir açık noktası var, o da mecburiyetten part-time iş olarak maid kafede çalışıyor olması ki bunu bir devlet sırrı gibi saklamakta. Ta ki, animenin bir diğer kahramanı, okulun en yakışıklısı, en zekisi, en başarılısı, en atletiği kısaca her alanda Ayuzawa yı geçebilen tek kişi olan, umursamaz tavırlarıyla karizmasına karizma katan Usui Takumi' nin  tesadüfen Misaki' nin bir maid olarak bu kafede çalıştığını öğrenmesine kadar... Olaylar bu noktadan itibaren gelişiyor...



(kapanış parçalarından ilki. Heidi. /Yokan)


Mangasını okumadığım için sadece anime üzerinden kendi düşüncelerimi aktaracağım.

Misaki Ayuzawa: Eğlenceli bir insan kendisi. Zaman zaman iyilik yapacağım, insanları koruyacağım saplantısına düşmesi insanın sinirini bozsa da olur o kadar diyerek geçiştiriyorum. Azmi takdir edilesi. Üzerine o kadar iş almasa da olur gerçi ama onun yapısı öyle diyerek bu konuyu da geçiyorum. Bu kızcağız adına üzüldüğüm iki nokta var;

Birincisi okuldaki kızları bu kadar korumaya çalışmasına rağmen, genellikle ortamda yalnız bırakılması. Ne bileyim diğerleri de biraz daha yardımcı olsa sanki buna. Bir de okul konseyine en azından kendi kontenjanında bir iki kız alsa iyi olacak.

İkinci nokta ise kız kardeşi. Bu kadar sinir bozucu ve tek boyutlu bir kız kardeşim olsa çok üzülürdüm herhalde.



Usui Takumi: Yani bu mangayı ve animeyi okuyanların ortak derdi Usui' nin mükemmelliğidir herhalde. Eleman her konuda mükemmel neredeyse. Diyorum işte bu manga-kalara, böyle karakterler yaratmayın, etmeyin, kalıcı hasar bırakma riski yüksek insan beyninde.

Bay mükemmel hakkında çok fazla bir şey yazmaya gerek yok. Misaki son bölümlere doğru değişiyor hafiften ama Usui' de bu değişim net görülmüyor. Misaki' ye olan tepkileri dışında ya da girdiği kıskançlık dalganlanmaları dışında Usui zaten baştan sona kadar maskesini pek çıkarmıyor.

Usui demişken yazayım, delicesine güldüğüm sahnelerden biri;  Yukimura' nın prenses olma saplantısına sahip kız kardeşi  Usui' nin etrafında çemberler çizerek koştururken, Usui' nin kızcağızı sinek gibi kafasından yakalamasıdır.

Mitsuki, aşk meşk konularında kafası az çalışan biri olduğundan, ne Usui' nin ne de sonradan olaylara dahil olan Hinata' nın kendisinden hoşlandığını anlayamaz tabii. Gerçi Misaki olmakta zor yani Usui' nin eziyetlerine falan katlanmak kolay değil.

Hinata sanki biraz hayal kırıklığı oldu. Sen ninjalar gibi ağaçlardan düş ama kolay geri çekil, yemek yemekten başka numaran olmasın. Usui vs Hinata arasındaki köpekler on numaradır tabii ki.



Animenin içindeki yan karakterlerde bir o kadar eğlenceli. Şu meşhur üçlü, eğlenceye eğlence katıyor. Animenin olmazsa olmazı bunlar. Shiroyan'ın ortaokul geyiği bile eğlenceliydi. (değişime gel!) Yukimura ile Kanou, Sakura ile diğer kız, diğer lisenin vokali falan hepsini izlemesi oldukça keyifli.

Mangasını okumaya yüreğim dayanmaz muhtemelen ama anime tadında tuzunda, kafa dağıtmak için, başka bir boyuta geçmek için, Usui gibi insanlar nerede diye sormak için izlenebilir.

Bu arada iyi ki Türk anneleri böyle animeleri izlemiyor. Yoksa kızını evlendirmek için yolda, pazardan, marketten aldığı meyve poşetlerini patlatıp, yola saçılan meyveleri toplayan gençleri iyi birer damat adayı olarak değerlendirip eve yemeğe davet eden anneler görür, cinnet geçiren kızların haberlerini gazetelerin üçüncü sayfalarında okurduk.

Neyse işte anime bitti, gerçek dünyaya döndük.

Bu arada ben neden hala bu animeye Kaichou wa mama said diyorum?



(Diğer kapanış parçası Heidi. /Loop)

GÜNLÜK HAYATTA ANİME: Sahip olunmak istenen aletler

$
0
0




Bildiğimiz gibi pek çok animede karakterlerin bir şekilde kendilerini ifade ettikleri, güç ve yetilerini dışa vurmalarına yardımcı olan, o animenin olmazsa olması bazı alet edavatlar var. Daha önce şurada anime karakterlerinin teknik ve güçlerinin günlük hayatta nasıl kullanılabileceğine ait bir çalışma yapmıştım. Bu sefer ise  çoğu zaman izlerken "keşke bende de olsa dediğimiz bu alet edevatlar" hakkında aklıma ilk gelenlerden bir liste yaptım ve günlük hayatta nasıl kullanılabilecekleri üzerine biraz kafa yordum. (boş işler müdürlüğü)




1 - İlk sırada tabii ki animeyi her izleyenin "yaaaa ben de istiyorum!!!!!" diye sızlandığı defter var. Anime Death Note.

Kira' nın kullandığı bu defteri istemeyen var mı? Üzerine çat çut isim yazacağız.

Bu maddeyi fazla uzatmak istemiyorum. Her ne kadar izleyicilerin en fazla istediği alet - edavat sıralamasında ilk sıralara oynasa da (kaynak: hislerim) bu defter bir o kadar  tehlikeli. Adalet ve genel doğruların göreceli olması ve kişiselliğe eğimi, insanın adil yargılama yetisinin zamanla yine insanın doğasında bulunan duygularla körleşmeye başlaması ve daha pek çok nedenden dolayı dünya üzerinde insan kalmamasına sebep verebilir! İşte bu noktada Kira'yı tekrar anıyorum.

Ve diyorum ki düşünün!! Şu defterin 13-14 yaşlarında, dünyadan nefret eden, aşk acısıyla ve ebeveyn düşmanlığıyla kıvranan, okulda itilip kakılan  bir ergenin eline geçtiğini. Şimdi size kolay gelsin diyor, diğer maddeye geçiyorum.



2 - Shingeki no Kyoujin' deki manevra aletleri. Günlük hayatta kullanılması gayet olumlu sonuçlar verecek, pratik bu aletlerden ben de istiyorum. 

Büyük şehirlerde trafik malum. Bir yerden bir yere gitmek için sinir krizine gireceğimize aletimizi kuşanıyor, kendimizi boşluğa bırakıyor, arada zevkten zik zaklar çizerek şekil yapıyoruz. Tabii ki her yolculuktan önce gazımızı kontrol ediyoruz ki akülü motorsikletlerin yollarda yaşadığı talihsizliklere benzer olaylar yaşamayalım..

Bir kaç kişi yola çıkarsak daha eğlenceli olur diye düşünüyorum. Nelere dikkat ediyoruz?

(I) Son sürat giderken kendimizin ve etrafımızdakilerin güvenliğini tehlikeye atmıyoruz, önümüze çıkabilecek elektrik tellerine büyük dikkat gösteriyoruz.

(II) Bu dünyada biz küçükken  "topunuzu keseceğim" diye topu bıçaklayan büyüklerin ardıllarının olduğunu unutmuyor, mümkünse kimselere duyurmadan  gezimizi tamamlamaya çalışıyoruz. Pislik olsun diye balkona çıkıp ipinizi kesmeye çalışacak insanların olabileceğini asla  unutmuyoruz.

(III) Artık pek ağaç mağaç kalmadığından binalara odaklanmak zorunda olunduğunu aklımızda tutuyoruz.


Tabii  şehircilik ve estetik anlayışından uzak, herkesin şekil, ebat olarak kafasına göre takıldığı, ardı ardına, yan yana dizilmiş düzensiz binaların bulunduğu şehirlerde yolculuk yapacağımızı lütfen unutmayalım. Rehavete kapılmayalım ki bu estetik ve nizam yoksunu şehirlerdeki tehlikenin birini atlatıp ardından kendimizi şekilsiz bir binanın duvarından kazıtmayalım.

Bu aletler yaygınlaşınca kurnaz girişimcilerden gaz istasyonları ve yedek parça istasyonları bekliyorum.



3- Uruhara Bastonu

 Bleach' tenUruhara' nın çoğunlukla yanında bulundurduğu bu baston biliyorsunuz ki çok işlevli. Burada sadece bir baston olarak ele alacağım ( gerçekçi olalım lütfen hahahah) bu alet günlük hayatımızı kolaylaştıracak eminim ki. Eh sonuçta bir baston, yanınızda bulundurun, dayanır, destek alırsınız, Yolda biri size bel altı laflar söyler ya da eylemde bulunmaya kalkışırsa bir savunma aleti olarak kullanırsınız. Bu bastonun altında bir şekil vardı yanılmıyorsam yoksa da damga gibi oyup şekillendirebiliriz, kendimizi savunurken adamın ya da kadının alnına mühür gibi yapıştırırız onu. (buradaki hayalgücü size kalmış artık).



4 - Magi'den Alaaddin' in flütü. 

İşte boynumuzda bir kolye halinde taşıyabileceğimiz, küçük ama pratik bir alet. Üstelik müzikten anlamaya, flüt çalmayı bilmeye gerek yok. Gerçi ülke insanlarının %90'ı okullarda aldığı zorunlu ders neticesinde flüt ile seviyeli bir ilişki yaşamış ve yaşıyordur, en azından üflemeyi biliyordur.

Yolda başımıza bir iş mi geldi? Sinirlendik mi? 10 kişi birlik olup tek başına bizi dövmeye mi çalışıyor? Hemen üflüyoruz ve dev geliyor.

Daha ironiği, müzik dersinde öğretmen gıcık bir parçayı çaldırmaya mı çalışıyor ısrarla. Not alamamakla mı tehdit ediliyoruz? Hemen üflüyoruz ve dev gelip öğretmene nazik bir dille açıklama yapıyor ve onun hayal gücünü genişletiyor.

Boyumuz rafa yetişmiyor mu? Üflüyoruz ve dev rafa bizim için uzanıp, gerekli eşyaları oradan alıyor.

Çok acil bir yere mi yetişmemiz gerekiyor?  Hemen üflüyoruz ve dev geliyor. Omuzuna atlıyor ve o dev adımlarla koşarken biz saçımızı tarayarak gideceğimiz yere varıyoruz.

Saymakla bitmez, çok kullanışlı. Tavsiye ediyorum.



5 - Gintama'dan Madao gözlüğü. 

Şimdi bu gözlük tek başına bir şey ifade etmeyebilir, içinden dev çıkmayabilir ya da baktığınız insana elektrik çarptırmayabilir ama bu gözlük sizi var eder.





6 - Bir adet Kon.

Bleach' te yer alan Kon' u hemen hemen herkes biliyordur. Biz de evimizde bir adet Kon besleyeceğiz ki, sinirlenince üzerine basacağız, onu alıp cama yapıştıracağız, sinirimizi stresimizi ondan çıkaracağız. Hafif röntgenci olsa da ara ara yaptığı geyiklerle canımız sıkkınken bizi neşelendirebilir.



7- Captain Harlock Kılıcı

Hem kılıç hem farklı dizaynlı bir lazer tabancası olarak kullanılabilen bu alet  oldukça işe yarama potansiyeline sahip fakat bunu kullanmak için öncelikle kılıç kullanmayı öğreniyoruz. Bir de normal hayatta bunu dışarıda taşımamız sorun yaratabileceğinden alternatif taşıma yolları araştırıyoruz. Bulamazsak evdeki duvara asıyoruz, eve hırsız girdiğinde kullanıyoruz.



8- Kagura şemsiyesi

 İşte tüm kadınların sahip olmak isteyebileceği bir ürün. Güneşli günlerde cildimizi koruyoruz. Gerektiğinde baston şeklinde adam dövüyoruz. Hiç olmadı ve çok kötü durumdayız bir silaha dönüşüyor. Daha ne olsun?



Bu liste daha böyle uzayıp gider. İlerleyen zaman da devamını da gelir. Şimdi önemli olan bu ilk 8 arasında bir değerlendirme  yapıp, ak sakallı dede "evladım, hangisini istiyorsun?" diye sorduğunda kalbimizde 1. sırada yatanı şak diye yapıştırmak.

Sengoku Basara: Animeye Gel

$
0
0



Bir oyun uyarlaması olan Sengoku Basara için ciddi anlamda söylenebilecek fazla şey yok sanki? Ha ben iki sezonu da izlerken eğlendim, keyif aldım, keyiften dört köşe oldum orası tamamen ayrı konu.

Oyun ve anime her ne kadar gerçek tarihi karakterleri ele alsa da karakterleri pek öyle gerçekçi ve tarihi çizgisinde  yansıtmamış bu nedenle gerçek karakterleri bir yana iterek animeye odaklanıyorum.

Dank diye damdan düşer gibi alakasız bir giriş yazarak animenin müzikleri güzel diyeceğim ve bu söylememi ileride de tekrarlayacağım.

Feodal Japonya döneminde geçiyor her iki sezonda, generaller ülkenin dört bir yanında birbirini boğazlayıp toprak kazanmak peşinde.



Date Masamune benim açımdan animenin yıldızı. Gayet karizmatik, ilgi çekici, vurdum mu deviren bir karakter yaratmışlar. İşte bu arkadaş İngilizce konuşacağım diye kasıp karizmayı arada çizmese her şey güllük gülistanlık  olacaktı. (ara sıra ciddi anlamda kafasını patlatmak istedim) Elemanda bir de taktik anlayışı falan pek öne çıkmıyor, direkt kafadan savaşa dalayım, kazanayım düşüncesi hakim. (başarılı mı? evet, oarası ayrı konu)Yanında Katakura olmasa çok çeker de iyi ki Katakura arkasını kolluyor zeka gerektiren bölümlerde. Masamune' nin ordusu komik. Oyunda da böyle mi bilmiyorum ama çete gibi durmaları eğlenceli. Neyse Masamune hem komik hem eğlenceli hem de aksiyonlu. Let's party insanı.  Pek bir severim.

( bu kadar sevmemdeki faktörlerden biri seiyusudur.Gintama' nın Hijikatsı Nakai Kazuya)



Sanada Yukimura: Tam odun, kas kafalı ama bir o kadar samimi. Yukimura candır. Takeda Shingen' e yürekten bağlı.  Masamune ile de aşk yaşıyorlar :) Seslendirmesi karaktere uymuş. Normalde sinir bozucu o konuşma tonu ama Yukimura' ya yakışıyor bence.

Sarutobi Sasuke: Sengoku Basara' nın  R2-D2' su. Haber taşı, akış takip et, alet edavat geliştir, Yukimura' nın arkasını topla, Kasuga' ya göz kulak ok. İyi maaş aldığını umarım.

Takeda Shingen, tam bir eski toprak. Uesugi Kenshin ile birlikte sahalarda görmek istediğimiz generallerden.



(şimdi bu parça güzel değil mi?)

Katakura Kojuurou: Bu adam  karizmatik. Animede kafası çalışan elemanlar kategorisinde. Takdir ediyorum kendisini her anlamda.

Maeda Keiji: Ben umutluydum Maeda Keiji' den ama onunla ilgili en güzel tanımları Masamune yapıyor anime içinde. Gerçi ilk sezonda ittifak için önemli katkıları oldu hakkını yemeyeyim. Maymununa hastayım o ayrı.




Sengoku Basara:  Birinci Sezon

Doğruyu söylemek gerekirse ilk bölümde bırakmayı düşündüm "bu ne ya?!" diyerek ama iyi ki böyle bir eylemde bulunmamışım. Haa ikinci sezonun sonuna kadar çoğu zaman neresi nerede anlayamadığımı itiraf edeyim de karakterlerin isimlerinden çıkarım yapabildim en azından.

Anime içinde "döverek öğretme" ve "hem severim hem döverim" kavramları için birebir örnek bulunmakta. Sevgili Oyakata-sama ve Yukimura bu örnekleri biz izleyenler için gönülden bol kepçe ile sunuyorlar.. Sasuku' nin tepkisini çok anlamlı buluyorum.

Birinci sezonda kötü adamımız Oda Nobunaga. Kendisi şeytani bir varlık olarak tasvir ediliyor. Kahraman generallerimiz birbirlerini yemeyi bırakıp bu amcaya karşı güç birliğine gitmek gerektiğini anlıyor ve gençlerin kafasına vura vura bunu izah ediyorlar ama gençlerin de bu işte gönlü var zaten.



(çok güzel.......)

Karakterler ikinci bölümden sonra kendine bağlayıcı oluyorlar. Aksiyon sahneleri fantastik ama zaten bu animeyi seyrediyorsa insan böyle şeyleri sallamayacak. Veeee müzikler enfes!!!!  Yani şimdi Şeytan Oda' nın bir fon müziği var ki bir de dağın başından olayları izlerken yıldırımlar eşliğinde çalmaya başlıyor, insan gaza gelmeden, karakterin etkisini hissetmeden edemiyor. Bu sadece bir örnek. Fon müzikleri gerekli etkiyi bünye üzerinde oldukça etki bırakıyor.



(Oda Nobunaga' nın tema parçaşı. Şimdi fonda bu çalarken Oda' dan etkilenmemek mümkün mü?)

Bir diğer nokta ise karakterlerin pozları. Bazı noktalarda karakterlerin ifadeleri öyle bir veriliyor ki o durgunluk anı ve arkasından gelen müzik ve aksiyonla izleyene inanılmaz keyif veriyor.

Aksiyon sahneleri demiştim değil mi? Güzel ikili kapışmalar var ama benim favorilerimden bir tanesi Nagamasa vs Masumene arasındakidir anlam ve gidişat bakımından.

Bu sezonda hakkı yenmemesi gereken karakter: Akechi Mitsuhide.

Jenerikte dans eden askerlere de   alkış istiyorum.

Bu sezonun açılış parçası Abingdon Boys School' dan "JAP". Hoş parça.

Kapanış Dustz' dan "Break &Peace".

( Bu yazıyı müziklere boğmamak için kendimi zor tutuyorum. Bunun bir göstergesi olarak açılış ve kapanışlara yer veremeyeceğim. )




Sengoku Basara İkinci Sezon (Sengoku Basara Ni)

Bu sezonun kötü adamı Toyotomi Hideyoshi. Gerçekten gorile benzetmişler adamı. Fantastik derecede güçlü öyle ki adam denize adımını attı sular çekildi bir süreliğine ahahah.

Bu sezonu ilkine göre daha insani buldum ben. Arka planda insana ve ilk sezonun girişi ile birlikte karakterler arasındaki bağa dair daha fazla nokta olması benim için daha ilgi çekici yaptı bu sezonu. Aynı zamanda Hideyoshi, Oda Nobunaga gibi şeytani bir varlık olarak tasvir edilmemiş.



(This is a fight to Change the World - Şimdi bunu dinlerken insanın yerinde oturmaya devam etmesi biraz zor oluyor. Ost' un en iyilerinden bir tanesi)

Müzikler yine enfes ve yine vurucu.

Bu sezonun ve genelin en sevimsiz karakteri bana kalırsa Mouri Motonari. Güneşin çocuğuymuş, peh! Yani bu seride az sayıda karaktere gıcık olmuşumdur.



Aksiyon sahneleri daha az ama daha da vurucu. Garibim Masamune kafayı gözü yardı ara sıra gerçi ama şu İngilizce konuşma huyundan vazgeçemedi. Chousokabe Motochika ile karşılaştıkları yer favorilerim arasındadır. Masamune bu sezonda yine koptu gitti.



Ve Takenaka Hanbei. Ben çok sempati duydum Takenaka' ya.




( Ruisen - Ishikawa Chiaki)

Sengoku Basara Ni' nin açılış parçası T.M Revolution' dan "Sword Summit"

Kapanışlar içinde favorim Angelo' dan "Fate".


Sengoku Basara geyik falan ama tam da aman anime  izleyeyim ama kafam yorulmasın, gaz karakterler ve  gaza getirici aksiyon olsun, beni derdimden tasamdan uzaklaştırsın, eğlendirsin tarzı anime arayanlara yönelik komik, aksiyonel ve sürükleyici. İki sezon toplamda 24 bölüm, zaman varsa iki günde kafadan biter.

Oldukça keyifli buldum. Şahsen Sengoku Basara izlemek  bana iyi geldi.

Gidip filmini bulup izleyeyim bari.

Let's have party!!



(Heaven' s Door)

(müzikle boğmayacağım dedim ama yapamadım )


More Than Words: U-Kiss & Shinee & 2PM & BEAST

$
0
0


K-pop camiası Extreme' in meşhur şarkısı "More Than Words"'ü seslendirmeyi seviyor.

Daha önce Changmin (DBSK) de yorumlamıştı aynı parçayı. Parçanın orijinali ve Changmin yorumunu dinlemek için buyrun.

Bu seferde Kevin (U-Kiss), Taemin (Shinee), Junsu (2PM) ve Hyungseung (BEAST) beyler seslendirmişler.

Buyrunuz;

Televizyon, Müzik, Magazin, Moda, Sanat ve İş Dünyası “Magnum Altın Kelebek Ödülleri” Gecesinde Buluştu.

$
0
0
Televizyon ve müzik dünyasının en iyilerinin ödüllendirildiği Hürriyet Altın Kelebek Ödülleri, bu sene haz tutkunlarının vazgeçilmez markası Magnum işbirliğinde, Zorlu Center PSM’de gerçekleştirilen görkemli bir törenle sahiplerini buldu.

Saat 19.00'da kokteylle başlayan gece Sibel Arna, Onur Baştürk, Cengiz Semercioğlu, Ömür Gedik ve Ece Sükan’ın ‘in konukları karşılamaları ve davetlilerle kırmızı halı röportajı yapmalarıyla tam bir Oscar havasında gerçekleşti. Her sene olduğu gibi kazananların Hürriyet okurlarının internet ve posta yoluyla gönderdikleri oylarla belirlendiği gecenin sunuculuğunu başarılı oyuncu Mete Horozoğlu ve Nefise Karatay gerçekleştirdi.

Gecenin onur konuğu ünlü Hollywood yıldızı Jessica Alba’ydı. Güzelliği ve zarafeti ile tüm davetlileri kendine hayran bırakan ünlü yıldız,  törende sırasında yaptığı konuşmada  “Burada bulunan bir çok harika sanatçının verdikleri emeği kutluyorum. Bu emeklerin insanların hayatına kattığı mutluluğu görmek bir sanatçı için çok değerli. Magnum Altın Kelebek Ödül Töreni bu çalışmaları takdir ediyor ve bu şekilde sanatçıları destekleyen organizasyonlar, markalar olduğu için çok şanslıyız. Ben de bunun bir parçası olduğum için çok heyecanlıyım. Katılan tüm sanatçıları şimdiden tebrik ediyorum. Hepinize keyifli bir gece geçirmenizi dilerim” dedi.

Ozan Doğulu’nun son albümü “130 bpm Moderato”da, “Harika” şarkısını okuyan Ajda Pekkan-Kenan Doğulu, törende Ozan Doğulu’yla birlikte sahne aldı.  Üçlü, albümün çıkış şarkısı “Harika”yı

ilk kez Magnum Altın Kelebek gecesinde seslendirdi.

Gecenin ikinci sürprizinde, Sinan Akçıl babası Saim Akçıl’la birlikte sahnede aldı.  Borusan Filarmonu ve Tekfen Flarmoni orkestralarını kuran Saim Akçıl’ın yöneteceği orkestra ile sahneye çıkan Sinan Akçıl, “Güzel Kız” ve “Tabi Tabi” şarkılarını seslendirdi.

Başarılı sanatçı Gökçe her zaman çok konuşulan ve ses getiren show’larından birini  30 kişilik dans ve Bando ekibiyle birlikte gerçekleştirdi. Son albümü’ Kaktüs Çiçeği’nde yer alan ‘Aşkım Aşkım’ ve ‘Sittin Sene’ şarkıları ile sahne alan Gökçe’ye ‘Sittin Sene’ şarkısında ‘Kamufle’ eşlik etti.



“Magnum Altın Kelebek Ödülleri”

















Bir boomads advertorial içeriğidir.

2014 Incheon Asian Games ve JYJ Olayı

$
0
0

Eveet, yine JYJ ve yine olaylar,olaylar... Uzun süredir pek takip etmiyorum  K-Pop camiasını ama bu konu ilgi çekici. JYJ' yi severim. Her üyesini ayrı ayrı... Konu burada JYJ' ye yapılan haksızlığın ötesine geçerek büyük bir organizasyonda oluşan çatlağa kadar varıyor.

Konu ile pek çok kaynaktan okuduklarım ve fanların ya da JYJ fanı olmasa da konuya kayıtsız kalamayan insanların yorumlarından sonra bu yazıyı yazmaya karar verdim. Yine de eksik veya hatalı bilgi görürseniz yorum ve bilgilerinizi iletmekten çekinmeyin.

Öncelikle K-Pop endüstrisine bakalım. Çoğunuzun bildiği gibi esasında K pop ve genelinde idoller, Kore Hükümeti tarafından fikir babalığı yapılmış ve desteklenen, ülkenin kültür ihracatı yapması için başlatılmış bir proje. Asya' nın pek çok ülkesinde konu ile ilgili kürsüler bulunuyor. Nasıl "Futbol yalnızca futbol değildir" deniliyorsa daha özel anlamda "K-pop yalnızca K-pop değildir" demekte doğru. Küçük bir proje başarıya döndüğünde , büyüdüğünde, kalabalıklaştığında getirisi de büyük oluyor, hamleler ve oyuncular büyüyor. Başlangıç sınırlarını aşarak şirketler bazında genel işleyiş kuralları oluşuyor ve tekelleşmeye doğru kayıyor. Kazancı büyük şirketler, güçlerini arkaya alarak, yapılaşmaları, şirket politikaları, ve ürünleriyle daha fazla kazanç için piyasayı domine etmek en azından yönlendirmek istiyor. Kısa ve basitçe ticari boyutu böyle özelleştirelim.

Incheon Asian Games ve JYJ'ye dönecek olursak konuyu kısaca özetleyeyim.

Geçen sene JYJ, Kore' de yapılacak Asya Oyunları için promosyon yüzü ve ülke içinde ve dışında oyunların tanıtım elçisi olarak seçiliyor. Tanıtım çalışmalarını aksatmadan yürütüyor ve tema şarkısı "Only One"ı seslendiriyor. Oyunların açılış ve kapanış seremonilerinde yer alacakları söyleniyor. Ancak Temmuz başında yapılan basın konferansında JYJ' nin katılımı görünmüyor ve organizasyon komitesi oyunlarda yer alacak isimler listesini pat diye açıklıyor. Bu liste içerisinde de JYJ' nin adı geçmiyor. Eh haliyle ortalık birbirine giriyor. Girsinde!!

Dediğim gibi JYJ' yi seven birisiyim. Konu eğer bu şekildeyse herkes gibi ben de yapılan haksızlığı kınıyorum. Ama şimdi duygusallığı bir kenara bırakıp konuya daha soğuk bir şekilde yaklaşayım.

JYJ' nin ajansı C-Jes Entertainment yaptığı açıklamada organizaSyon komitesi ile yazılı bir servis kontratlarının olduğunu söylüyor. (Daha doğrusu komitenin PR pazarlama ajansı ile) - kaynak ve detaylar  için buraya - Bu  kontratta yer alan maddelerden bir tanesi şöyle;

 "When recruiting K-Pop stars and other Korean singers for the Incheon Asian Games opening and closing ceremonies and conferences for international press, JYJ should be considered first." 

Yani kabaca "Asya Oyunları açılış ve kapanış seremonileri ve uluslarası basın konferansları için K-pop yıldızları ve diğer Koreli şarkıcıların kararlaştırılmasında, JYJ' ye öncelik verilmelidir."

Ancak anladığım kadarıyla EXO ve diğerleri seçilip açıklanırken, - PSY dışında  - konferansa katılırken JYJ nin durumdan pek haberi olmamış. İşin ilginci konferanstan da haberleri yok gibi. Yani yoruma açık olsa da kontrat ile çelişen bir durum var ortada.

Yine C-Jes Entertainment şunu iddia ediyor; PR yöneticileri hatta organizasyon komitesi başkanı, JYJ' nin açılış ve kapanış seremonisinde yer alacağı   konusunda söz verdiler.

Benim açıklamadan anladığım kontratta bununla ilgili yazılı bir madde yok. Ortada sözlü olarak verilmiş bir garanti var. İş dünyasında bir söz var. "söz uçar yazı kalır" diye. Yine de gelişen olaylar çerçevesinde bunun bir mazaret olamayacağı kanısındayım. İleride daha detaylı değineceğim.

Ayrıca  sahne yönetmeninin yaptığı açıklamalar var. "Daha bir şey net değil. Junsu müzikalçilerle çıkarsa JYJ' nin performansı sıkıntıya girer, sıralamalara bakıyoruz, SM ile bir ilişkisi yok" falan filan...  (kaynak ve detay için buraya) Sanki biraz kafası karışık. Açılışa yaklaşık iki ay kalmasına rağmen kafasında henüz net bir plan, sahne koreografisi, akış çizelgesi yok gibi. Ben arada kaldım bana dokunmayın minvalli bir açıklama gibi göründü bana.

Bir de JYJ' nin açılışta değil ama ondan önce bir ön performans sergileyeceğinden bahsediliyor. ( kaynak için buraya ) Bu konu ciddi bir çakallık :)

Eğer uluslararası bir organizasyon komitesi, tanıtım yapmak için birilerini onursal elçi seçiyor ve akabinde açılış ve kapanış temalı organizasyonda plan aşamasında sorun yaşıyorsa, itibarını zedeliyordur. Daha baştan sorun var, organizasyonu nasıl yapacaklar gibi sorular oluşur insanın kafasında.

JYJ üzerinden tanıtım yapıp, sevenlerin ilgisini üzerine çekmiş ve hatta bakın biz eşitliğin yanındayız gibi kapalı bir alt metin vermiş ve hatta ve hatta JYJ performansı vaat ederek ülke dışında bilet satmışsa ve sonradan JYJ' ye engel koymuşsa, ticari ve etik bir ahlaksızlığa imza atmıştır. (Haa spor oyunlarına JYJ için bilet almak kavramı ayrıca tartışılır ama bu durumda komite tüketim kavramını sonuna kadar ve bilinçli kötü kullanmıştır)

Komite şu saatten sonra JYJ ile biz anlaşmadık, bizim ajans anlaşmış, suçumuz yok diyemez. Adama bir yıldır neredeydin diye sorarlar.

Daha önce dediğim gibi JYJ' ye açılışta değil açılış öncesinde yer vermek tam çakallık ve şark kurnazlığıdır. Hem tepkileri dindiririz, hem itibarı koruruz maksatlı bu manevra bir yıl emeği yedikten sonra oluşan baskılara paşa paşa boyun eğen bir kurumun bana kalırsa mide bulandırıcı ve insanları aptal yerine koyan bir eylemi olur.

Hem sponsorları, hem büyük patronları hoş tutalım hem fanları kendi tarafımıza çekelimin Kore versiyonu işte baştan sona.

Burada şüpheli SM ( bundan da emin olamıyoruz tabii) ve genel çarklar dışında iki kuruma özellikle değinmek lazım.

C-Jes Entertainment: Bu konuda çok yetkin değilim (hatam varsa düzeltin) ama bildiğim kadarıyla muadillerine göre daha küçük çaplı bir ajans. Temsil ettiklerinden bir tanesi sürekli baskı yiyen JYJ olunca fazla bir yaptırım gücü de yok gibi görünüyor. Ammaaaa... güzel kardeşim, ajanssın sen ve kontratın önemini biliyorsun.  Başına gelecekleri bile bile, göre göre neden bazı maddeleri kontrata yazdırmazsın?  İşi almak ya da gruba yol açmak için fazla bir pazarlık gücün olmayabilir ama açıklamanda bas bas bağırıyorsun bunun gelebileceğini görüyorduk diye. İşte o zaman o servis kontratını buna göre düzenlemek için ter dökecektin. JYJ benzerini daha öncede yaşadı diyorsun o zaman sözlere güvenmemen gerektiğini anlayacaktın. Bastıramıyorsan, koşulları değerlendirip vazgeçecektin.Yani C-Jes' in bu konudaki durumu beni şaşırtıyor açıkçası. Yine de kontrat ile ilgili bazı avantajlar hala elinde.

Asya Oyunları Komitesi: Bunların durumu ve olaylardaki pozisyonu C-jes' ten daha da ilginç bana kalırsa. Yani ne düşündüler ne planladılar bilmiyorum ama şu anda başları biraz dertte sanki. JYJ ' yi elçi seçerken eminin başlarına bunun geleceğini biliyorlardı. Suçlu SM dersek eğer, oyunların tüm sponsorları ile SM in ticari ilişkileri göz önünde tutulduğunda baştan hiç girmemeleri gerekti buna. Diyelim ki SM son anda manevra yaptı. Bunu da baştan görmeleri gerekirdi. Sonuçta SM kültür ihracının en önemli aracısı ve uluslararası bir organizasyonda tabii ki temsil edilecek. Baştan JYJ' i o zaman da alengirli hamlelerle işi yüzüne gözüne bulaştırmayacaktın. Nedeni ne olursa olsun ön bilgi vererek kontratı iptal edip yoluna devam edecektin.  Hepsini geçtim organizasyona K-pop suz bir tören yapamayacağını biliyor olmalı ve buna göre adım atmalıydın. (yani bizde halk oyunları neyse oradada K-pop o oldu artık)

Şu andaki durumu ile JYJ olayı, organizasyonun içeriğinin ve sporun tamamen önüne geçti  bir skandal olarak. Organizasyon komitesi için bana kalırsa büyük bir dezavantaj ve kocaman bir sıkıntı. Spor oyunları yerine K-pop idolleri konuşuluyor. Bana kalırsa komitenin düştüğü durum komik :) ( bu şekilde hissediyorlar mı acaba?) Ha, fanlar durmasın, konuşsun.

İşte anlamadığım nokta bir organizasyon komitesi nasıl bu kadar ön görüsüz ya da diyelim pervasız olup yaptığı organizasyona bu şekilde gölge düşürür? Büyük patronlardan baskı geliyor derseniz anlarım ama bu baskıya bir şekilde direnmek için de ellerinde kozlar var aslında. Eğer başka bir neden varsa o zaman yine kriz yönetiminde başarısız olduklarını gösteriyor şu içine düşülen durum. Eğer oyunlar için reklamın iyisi kötüsü olmaz diye düşünüyorlarsa o daha fena. Hem gruba hem oyun katılımcılarına feci haksızlık ediyorlar.

Açıkçası Asya Oyunları pek umurumda değil ama ben şu gelişen durumu ilginç buluyorum ve hala neden en başta JYJ ile anlaşma yapıldığını anlamakta güçlük çekiyorum. Desem ki bu olaylar JYJ nin ikinci albümüne denk getiriliyor, danışıklı dövüş - buna pek ihtimal vermiyorum aslında farklı nedenler yüzünden - ama o zaman C-Jes' in kötü niyeti uzun vadede geri döner. JYJ' de bunu göze almak istemez sanırım.

Ha bundan sonra ne olur? Çok uç bir gelişme yaşanmazsa, konu böyle kalır. Komite JYJ yi tamamen engellemeyi ya da sahneye çıkarmayı göze alamaz. Ön törende televizyonda yayınlanmayacak kısımda JYJ sahne alır. Böylece konu kapatılır. Komite esasında insanları aptal yerine koyar ama yoluna devam eder. Diğer grupların seyircilerini sevindirir. Küçük bir kısım sinirlenmeye devam eder ama k-pop tüketimi ve kullanımı devam eder, çoğu insanın cebi para dolar. Kazanan yine her açıdan kazanır.

İşte hayatta sistem ve çarklar böyle dönmeye devam eder. JYJ yi mağdur olarak ele alırsak; büyük balık küçük balığı bir şekilde yutar yoluna devam eder. Sonra tüm bu maddiyat ve sistem içinde biz insanlara altı boşaltılmış ve dibinde  sponsorlara, modaya,trendlere ve paraya dayalı bazı kavramlar iki yüzlüce pompalanmaya devam eder. Olimpiyatlarda ya da dünya kupasında olduğu gibi...

JYJ' yi de değirmene karşı savaşan Don Kişot olarak görmek romantizm olur. Sonuçta içimizdeki pek çok kişi ve kurum gibi onların durumu.  Torpili olmadığı için işe giremeyenler, sesi güzel ve yeteneği olduğu halde görünüşü nedeniyle sanat dünyasında tutunamayanlar, sırf gücü ya da popülerliği olmadığı için doğru sözleri dikkate  alınmayanlar, kısacası sistemi kabullenmediği için dışlananlardan yalnızca bir tanesi diyelim. JYJ.  En azından kendini ifade edip, geniş bir kitleye sesini duyurabiliyor çocuklar ve iyi kötü yapmak istedikleri işi yapıyorlar.

 Aklı başında olanları geçtim ama ortada oppa oppa olarak dolanan, yaşları nedeniyle hayatın ne olduğunu pek anlamadan tüketimin doruk noktasında yaşayan ( istisnalar kendini tenzih edebilir), kendilerini idoller dünyasında fantazilere kaptırmış ve her şeyin toz pembe olduğunu düşünenlere hayatın hiçbir köşesinde, kademesinde işlerin öyle olmadığını göstermesi açısından JYJ dikkate değer. (Kafa dinlemek, hayattan biraz soyutlanıp eğlenmek isteyenlere de günlerini gösteriyorlar :)) Çoğumuz karşımızdaki sıradan bir insan olunca empati kurmayız ama JYJ söz konusu olunca empati ile yaklaşan sayısı artıyor. Bu da empatiden uzak insanların azıcıkta olsa hayatın ve sistemin acımasızlığını görmeleri ve anlayabilmeleri açısından önemli. Anlayana tabii...



(JYJ - Only One )

Legend of Hyang Dan - K Drama

$
0
0



2007 yapımı bu Kore dizisi sadece iki bölüm ama bölüm sürelerini toparlarsanız bir filme denk.

Choi Si Won, Seo Ji Hye, Huh Jung Min, Bang Eun Hee, Lee Ji Soo gibi isimleri içinde barındıran dizi Chun Hyang Efsanesine yeni bir bakış getiriyormuş iddiasına göre. Buna göre Lee Mong Ryong (Choi Siwon) hikayede olduğu şekilde gönlünü  Chun Hyang' a değil de  Chun Hyang'ın hizmetçisi Hyang Dan' a kaptırıyor. Böyle olsaydı durumlar nasıl gelişirdinin dizileştirilmiş hali.



Açıklamalarında komediye yeni bir yaklaşım getiriyor falan deniyor ama ben pek bir yenilik göremedim. Belki konu hakkında kısır bilgi sahibi olmamdandır.

Bunun dışında ortalama bir dizi. Siwon pek sevimli, Seo Ji Hye de pek güzel.

Detective Dee and the Mystery Of The Phantom Flame

$
0
0


2010 yapımı Tsui Hark filmidir kendisi. Andy Lau, Carina Lau, Li Bingbing, Deng Chao,Tony Leung Ka Faigibi isimleri içinde barındırır. Bu arada aksiyon koreografının Sammo Hung olduğunu belirteyim.

Tang Hanedanlığının adı geçen isimlerinden biri olan Di Renjie den esinlenilerek hayata geçmiş bu proje Çin-Hong Kong ortak yapımı.



Çin tarihinde bir kadın olarak  ilk kez tahta geçecek  Wu Zetian (Carina Lau), bunu damgalamak için sarayın hemen yanına dev bir Buda heykeli yaptırır. Heykelin yapımı esnasında denetçi durup dururken yanarak ölünce, olay soruşturulmaya başlar. Pei Donglai (Deng Chao) ve amiri heykelin içinde olayı soruştururken amir de mefta olur. Olay insanlar içinde bir korku yaratmaya başladığında Wu Zetian, 8 yıl önce hapsettiği Detektif  Dee' yi  çağırır ve olayın gizemini çözme işini ona verir. Böylece daha pek çok taş etekler altından dökülürken film devam eder.

Görüntüler başarılı. Aksiyon yerli yerinde. Detektif Dee neredeyse mükemmele yakın bir karakter, amca her alanda uzman. Albino Pei Donglai ve Li Bingbing de karakterlerinde bana kalırsa başarılı.

Amma velakin, yer altında Donkey Wang'ın bir çiyan yeme sahnesi var ki ben bir süre kendime gelemedim.

Filmi gelişen nedenler dolayısıyla tek solukta izleyemedim o nedenle çok iyi bir değerlendirme yapamayabilirim ama bana kalırsa başarılı bir yapım olmuş. Tsui Hark işte :))

Kaçırmamak lazım. Gözlerim devamında...

bazenoyleolur' da Kitap Çekilişi

$
0
0

Güzel kitapların yer aldığı bu çekilişi okumayı sevenler kaçırmak istemeyeceklerdir.

Çekiliş sonunda 10 kişi birer kitap kazanıyor.

bazenoyleolur’dan kitapzen.com sponsorluğundaki kitap çekilişine katılabilirsiniz. Katılım için; buraya

Çekilişte yer alan kitaplar şöyle;


Fractale: Bir anime...

$
0
0



11 bölümlük bu 2011 yapımı anime izleyeni ileri bir dünyaya taşıyor. Bu gelecek yüzyılda insanoğlu "Fractale" adı verilen radyo dalgaları ve sinyallerle desteklenen bir dünyada, terminallere bağlanarak görsel gerçeklik içerisinde yaşamaya alışmıştır. Terminale bağlan, dünyanın istediğin yerinde bir avatar olarak yaşa. Hayat kolay ama bir o kadar da boş görünüyor.
Bununla birlikte bu sistemi kontrol eden tapınak, büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır zira Fractale  anahtar olmadan kendini upgrade edememektedir ve dayanma gücü kalmamıştır.
Bu dünyada birde görsel gerçeklik ya da fractale' e bağlı kalmadan, doğada normal ve sıradan bir hayat sürmek isteyen insan grupları var ki bunlar "Lost Millenium" olarak adlandırılıyor.
Her şey bir adada yaşayan Clain' in günün birinde tapınaktan kaçan Phryne ile karşılaşmasıyla başlıyor. Phryne, gece ayrılırken Clain' e Nessa' yı bırakıyor.


Daha sonra Clain ve Nessa, Lost Millenium' un fraksiyonlarından birinin lideri olan Sunda ve Enri ile karşılaşıyorlar ve Fractale, tapınak ve Nessa ile Phryne' nin gerçeklerine ulaşıyorlar.
Animenin sorunu, Fractale ile ilgili çok fazla bilginin ortaya çıkmaması aslında, biraz havada kalıyor.

Nessa, Nessa... Sanırım bu animede en sevdiğim karakterdir kendisi Sunda ile birlikte. Eğlenceli, enerjik, sürekli gülen. Seslendirmesini de pek beğendim.
11 bölüm boyunca karakterler biraz değişiyor. Aslında sadece 11 bölüm olması insana biraz havada kalmışlık, her şey çok çabuk olup bitiyormuş hissi veriyor vermesine ama diğer yandan daha uzun olsaymış da çekilmezmiş gibi geliyor.


İzlemekte fayda var bence...

RUNWAY COP: Detective Cha (Cha Hyungsa)

$
0
0


2012 - G. Kore yapımı, yönetmeni Shin Tae-Ra olan bu filmde karşımıza Kang Ji-Hwan, Sung Yu-Ri, Kim,  Young Kwan,Shin Jeong Keun gibi isimler çıkıyor.

Bir polis olan esas elemanımız dedektif Cha' ya insan demek pek mümkün değil. Yıkanmaktan pek hoşlanmayan, pis, dağınık bir mağara adamı kıvamında hayatına devam eden Cha kardeş, mesai arkadaşlarına bu haliyle hayatı dar etmektedir.

Model dünyasında bir uyuşturucu olayı nedeniyle bu arkadaş ve ekibi olaya dahil olmak durumunda kalırlar. Amirler tasarımcıyı  kafalarlar ki aralarından biri fashion show ekibinde sivil olarak yerini alsın. Gelin görün ki ilk showunu sunacak olan bu modacı da bizim ayı kılıklı Cha' nın lisede yazdığı kız çıkar.

Olaylar gelişir, Cha model dünyasına adımını atar ve kovalamaca böylece başlar...



Kafa yormayan, zaman zaman oldukça eğlenceli olan bir film. Vasat altı bir kurgu ile vasat üstü bir iş çıkardığı söylenebilir ekibin. Bunda Cha kardeşin hali ve tavırlarının payı bulunuyor.

Öyle ki üzerinize gelen 100 kiloluk mağara insanı Cha gören bir suçlu iseniz kaçmak yerine bir şeylere sığınmak zorunda hissedersiniz mutlaka kendinizi.

Yalnız Jae- Young arkadaşım, buraya gelsen o muhteşem diyet yöntemin ve azimin ile paraya para demezsin. Çok başarılı 2 haftada 20 kilo!!

Filmde ayak kaydırmanın birebir yöntemlerini görmek mümkün bu yüzden içinde birlikte takıldığınız elemanlara ve sakarlık/ayılık ölçülerine dikkat edin gibi çok gizli bir mesaj da bulunmakta.

Mahoro Ekimae Bangaichi: Bir J-Drama

$
0
0

2012 de yayınlanan bu 12 bölümlük dizinin aslı Shion Miura' nın  romanıymış.

Başrolde Eita ve Matsuda Ryuhei yer alıyor.

Mahoro adı verilen kurgusal bir şehirde geçiyor olaylar. Kurgusal desem de olaylar ve hikaye tamamen gerçekçi. Tada Benriken ve Gyoten  ofislerinde, insanlardan gelen işleri kabul etmektedirler. Köpek gezdirmek, ev temizlemek gibi işler yaparak günlük masraflarını çıkararak hayatta kalmaya çalışırlar.

Her ne kadar türü komedi olarak geçse ve eğlenceli olsa da her bölüm aynı zamanda  insanın içinde acı bir burukluk bırakmayı da başarıyor. Gayet gerçek hayattan insanlar ve olaylar. Buna rağmen karakterler ve atmosfer insanı kendine bağlıyor ve başlayan bırakamıyor.

Açılış ve kapanış parçaları da dizi ile o derece uyumlu.

Açılış parçası Flower Companyz' in "Beautiful Dreamer"'ı.

Kapanış parçası Sakamato Shintaro' dan "Don't Know What' s Normal"...



Her ikisinin de performansı gayet iyi ama Eita bana kalırsa geçekten iyi bir iş çıkarmış.

Anlatılmaz izlenir diyeceğim dizilerden.

Bir de öyle bir sigara içiyorlar ki insanın canı çekiyor...

Kamisama Hajimemashita: Tomoe Sorunu

$
0
0



Zararsız, sevimli ve eğlenceli gözüken bu 13 bölümlük animeye aldanmamak lazım çünkü sonunda insanın içindeki fangirlü uyandırarak "Tomoeeeee!!!" diye dolaşmasına neden olacak potansiyele sahip bir seri diyerek ufak bir uyarıyla başlamak isterim. Tomoe  nedir, kimdir, necidir sorusuna daha ileride geleceğim.


Nanami adlı kızımız feleğin sillesini yer. Babası borca batağa saplanır, terk edip, borçları da kızının üzerine yıkıp kaçar gider. Sonuç olarak bir gece ansızın kendini evsiz, bir parkta otururken bulur Nanamcik. Parkta bir adamı köpekten kurtarır, adamla sohbet ederlerken adama durumunu anlatır, adamda der ki;  "o zaman benim evimi kullanabilirsin. Al bu da adresi". Bunları dedikten sonra o da yok olur.

Nasılsa başka çarem yok diyen Nanami, kendini ufak bir tapınakta, tapınağın sahipleriyle karşı karşıya bulur.  Kendininde artık bir "deity" olduğunu öğrenir.  Bu sahipler tapınak ruhları ve shiki Tomoe' dir.



Tomoe kardeş esasen bir şeytan olup daha sonra tapınağın deity'si ile bir kontrat yaparak onun shikisi olmuş olan, aksi, başına buyruk, ukala gözüken bir shikidir.

Eski sahibini özlemekle birlikte başta Nanami' yi kabullenmez ama zaman zaman gayet sinir bozucu şekilde ısrarcı olma kapasitesine sahip olan Nanami ile bir uzlaşı bulurlar sonunda ve böyle devam eder karşıya çıkan çeşitli karakterler ile birlikte bu anime.

Eğlenceli ve keyifli mi? Evet. Özellikle ilk 8 bölüm gayet eğlendirici.

Neyse gelelim esas söylemek istediklerime;  Aslında söylemek istediğim pek bir şey yok sadece Tomoe demek istiyorum. Bence her eve lazım, yemek yapsın, evi temizlesin, ben aptal saptal işlerle uğraşayım gelsin benim için düzeltsin falan, sürekli gıcıklaşalım, fena mı olur yani?

Kurama Shinjirou' nun hakkını yememek lazım. Düşmüş melek lakaplı pop starı da aslında gönülleri fetheden bir karakter. Mikage' de sevimli ve eğlenceli biri.

Bu arada açılış ve kapanış parçalarından hiç hoşlanmadım ama seri içi parçalar hoş.

Kısacası;  kolay izlenen, eğlenceli bir seri bence. Bir de Tomoe :)

Kuroshitsuji II - Bir Anime

$
0
0


Kuroshitsuji' nin devamı olan bu 12 bölümlük  anime izleyene Sebastian' lı günler vadediyor. Sebastian'ı tekrar görmek pek bir hoş.

İlk seriyi beğenip Kuroshitsuji II' yi izlemeyen kalmamıştır sanırım. Araya karışan Claude ve Alois' e arada cızırtı yapmayın, frekanstan çıkın demek istiyorum. ( ki öyle oldu zaten...)

(Açılış parçası The Gazette - "Shiver")






İkinci sezonda benim gözüme batan en büyük olay Sebastian'ın çok mutlu görünüp çok gülümsemesiydi. Fazla güldük başımıza bir iş gelecek sözünü hep birlikte sergilediler sağolsunlar. Gelecek sezona bağlayıverdiler böylece.


(Kapanış parçası Matsushita Yuya - "Bird")




*** Matsushita Yuya ile pek aram yoktur ama bu parçayı sevdim ben.



Bunun dışında, Sebastian'ı üzmeyin ey faniler! Adam hakkıyla işinin karşılığını veriyor, alın teri, emek döküyor. Üzmeyin, araya girmeyin, düzenini bozmayın çocukcağızın. Nazar etmeyin ne olur, çalışın sizin de olur.

Sebastian her eve lazım :))


(Kapanış parçası  Kalafina - Kagayaku Sora no Shima niwa)

Police Story 2013: Jackie Chan ve yine bir "police story"...

$
0
0

Jackie Chan'ın meşhur Police Story filmlerini bilirsiniz. Son yıllarda bu seriye, eskilerden bağımsız yeni filmler eklendi. Police Story 2013 ise bunun son halkası.

Yönetmenliğini Ding Shen' in yaptığı filmde Liu Ye, Jing Tian, Yu Rongguan gibi isimler de Jackie Chan ile birlikte yer alıyor.

Police Story 2013'ün diğerlerinden en önemli farkı, filmin tamamının ana kıta Çin' de geçmesi. Bu sefer adamımız Hong Kong' lu bir polis değil, Çinli bir polis. Bana kalırsa şimdiye kadar ki en karanlık tona ve atmosfere sahip film bu.

İşinden çıkan detektifimiz Zhong Wen (Jackie Chan), kızıyla buluşmak üzere Wu Bar' a doğru yola çıkar. Kızı ile arası pek iyi değildir. Wu Bar' da kızı onu erkek arkadaşı ve barın sahibi Wu Jiang ile tanıştırır. Zhong Wen bu durumdan pek memnun olmaz ama henüz daha yeterince sesini çıkaramamışken olaylar gelişir, gelişir...

Filmin ilk bölümü ortalama, artık karanlık tonu mu yoksa Çin' in getirdiği alışık olmama noktası mı pek çekici gelmiyor ( eğer daha önceki filmleri izlemiş ve onların tarzına bir şekilde alışmışsanız bu hissiyattan bir türlü kurtulamıyorsunuz)  ve bu böyle devam edecek herhalde derken, bir noktadan sonra şaşırtıcı şekilde kurgu çekici hale geliyor. Flashbackler, araya sokulan hikayeler vs keyifli bir seyre döşüyor kanımca.

Police Story ya da Jackie Chan filmleri gibi eğlenceli bir anlatım tarzına sahip değil. Başlangıçta izleyeni yanıltan da belki budur. Eğer filmin adı bu olmasaymış, çok  daha farklı bir keyif ortaya çıkabilirmiş.

Çok başarılı bir film olmasa bile göz atmakta fayda var.

Filmin sonunda duyabileceğiniz bu parçayı - "Zheng Jiu" - Jackie Chan seslendiriyor.  Bunun bir de slow versiyonu var ama ben bunu daha çok seviyorum.

Viewing all 273 articles
Browse latest View live