Quantcast
Channel: Tawannanna
Viewing all 273 articles
Browse latest View live

TREASURE INN: Uzaklardan Bir Film Daha...

$
0
0



2011 yapımı bu Wong Jing filmi de merak edilip listelenmişler kısmındaydı. Sonunda bir akşam oturup izleme fırsatı yakalayabildim.

Doğruyu söylemem gerekirse Nicholas Tse, Nick Cheung, Kenny Ho, Charlene Choi' li kadrodan beklentim daha yüksekti. Bulduğum ise en azından beni eğlendirmeye yetti zaman zaman bu ne ya desem bile.



Bir kasabada düşük rütbeli polisler olan sakin, kendinden emin, zeki Nicholas Tseve ukala Nick Cheung kasabada yaşanan bir cinayet olayında mekanı incelerler. Nick Cheung ve Nicholas Tse' nin karakter olarak zıt kişilikler olduğunu belirtmem lazım. Kasabaya gelen olayı inceleyen ekibin başı Kenny Ho, bu ikisinin şüpheli olabileceğini ima edince, tutuklanırlar. Bu esnada dolandırıcılıkla geçinen Charlene Choi ve Huang Yi ile karşılaşırlar ve birlikte kaçarlar. Cinayetin sebebi olan hazinenin Treasure Inn adındaki yerde açık arttırmaya çıkarılacağını öğrendikleri için yolda tanıştıkları Doktor Tong Dawei ile buraya doğru yola çıkarlar.

(Nicholas Tse ve Charlene Choi seslendiriyor bu parçayı. Filmde ikisi üzerine yoğunlaşılmış sahnelerden görüntüler seçilmiş. yani sakın sanmayın ki film bu kadar)



Komedi türündeki bu filmde bazı espriler gerçekten insanı yakalıyor. Zıtlıklar, kurgudaki şaşırtmacalar, zaman zaman absürdlüğe vurdurulan komedi ortamı genel anlamda keyifliyken aynı zamanda aksiyon yönetmeni olarak Corey Yuen iyi bir iş çıkartıyor.



Kötü adamlar statüsündeki çete üyeleri ise süper güçleri olmasına rağmen ara sıra oldukça sevimli olabiliyorlar. Karakterler zaman zaman sinir bozucu olsa dahi oyunculuklar genel anlamda  keyifli. Yani beklentileri karşılamasa bile ve türünün devri kapanmış olmasına rağmen eğlenmek için seyredilebilecek filmlerden bir tanesi.


Tawannanna 6. Yaşına Girer...

$
0
0

İki gün önce yani ayın sekizinde bu blog 6. yaşına girdi.

Tabii içerik dolayısıyla uzakdoğu'da ki kutlamalar nedeniyle yazıyı biraz gecikmeli yazıyorum.

Anime, dizi, film, k-pop , j-rock, v.kei alemiyle bir kutlamalar bir kutlamalar sormayın. Yoğundu yani biraz...

Şaka maka 6 olmuş...İlginç.

Her neyse, şimdiye kadar varsa okuyan, takip edenlere teşekkürler.

Öyleyse önce Japonya' dan temsilci olarak B'z' ye yer vereyim.

B'z - Arigatou



Ardından Kore taraflarından Beast gelsin...

Junhyung & Yoseob - Thanks to



Ve son olarak SHE& Fahreneit - Xie Xie Ni De Wen Rou


Skip Beat! : Haksızlık Ettiğim Bir Anime Daha

$
0
0





Evet, Skip Beat' e haksızlık etmişim şimdiye kadar izlemeyi erteleyerek. Muhtemelen başka bir anime ile karıştırıp bekletiyordum. Çaresiz kaldığım bir gün izlemeye başladım ve o da ne ? Çok eğlendim!!

Kyoko adlı kızımızın feleğin sillesi olarak adlandıracağım (başka bir deyim bulamadım) bir durum neticesinde şov bizınıs dünyasına girmesiyle olaylar başlıyor ve nice ilginç ve birbirinden eğlenceli karakter ile tanışıyoruz.

Bu noktadan itibaren hemen karakterlere dönüyorum:

Mogami Kyouko: Ne mutlu ki bize, etrafındaki erkeklere yazan, aşk acısı çeken klişe anime kızından ziyade, 16 yaşında ne istediğini anlamaya başlayan, hafif çatlak, azmine hayran olunası ve içindeki nefret ve intikam duygusundan uzak durulması iyi olacak bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Çok eğlenceli.





Fuwa Shoutarou: Tam bir egoist, ne oldum delisi :) kyoko' ya yaptığı yamuğun da bu düşüncemde önemli etkisi olabilir tabii :) güzel çocuk ama çocuk işte.. Bu arada seeiyusu Miyano Mamoru olduğunu  belirtmeden geçemedim.









Tsuruga Ren: Şimdi böyle bir hakikat var itiraf edeyim :) iyi oyuncu, ilginç bir karakter. ne yazsam boş... ben etkilendim kendisinden :))
Daha bir sürü karakter var ele alınması gereken ama benim hepsini yazabilecek kadar sabrım yok ne yazık ki, hepsine özürlerimi sunuyorum.









Dediğim gibi bence çok eğlenceli bir seri. Bunun öncelikli nedeni karakterler ve durumlara verdikleri tepkiler ve bunların çizimleri bana kalırsa. Yani bir Kyoko yüz bin tane surat şekli gösteriyor.
Kyoko' nun şeytanları ve melekleri de ayrı bir konudur bana kalırsa. Şeytanların masa başında strateji değerlendirmesi yaptığı an unutulabilir mi?

Animede yer alan veMiyano Mamoru tarafından seslendirilen, Fuwa Sho' nun parçası Prisoner (*);





Kyoko her ne kadar neşeli ve canlı olsa ve seri eğlenceli ve komik olsa da es geçilmemesi gereken nokta Kyoko' nun yapmaya çalıştığı iştir. 16 yıllık hayatının aslında hep başkaları üzerine kurulu olduğunu fark etmek, kendin için hiçbir şey yapmadığının farkına varmak gibi bir depresyondan sonra kendini tekrar aramak ve üstüne inşa etmek ve bunun için de oyunculuğu kullanmak  gibi bir durum bu kadar hafif anlatılabilirdi sanırım ki bu konuda oldukça başarılı anime (ve manga demeliyim ama okumadığım için burada geçirmek istemedim)

Bunun dışında oyunculuk anlamında verilen bilgiler, uygulama ve anlatımlarla hoş bir arka plan yaratılmış.

karaktere girmek, karakterle ilgili arka planı kendini süzerek ortaya çıkarıp buna göre yorumlamak, karakteri içselleştirebilmek, doğal oyunculuk,  inandırıcılık, karşındakini yönlendirmek, bir adım sonrayı planlayarak hareket etmek, karşında tanımadığın birinden gelebilecek tepkiyi ölçebilmek, doğaçlama esnasında karşındakinin düşüncelerini ölçebilmek ve herşeyden öte güven veren duruş...

Ne diyeyim, çok keyif aldım. Mangasını okumaya ömrüm yetmez muhtemelen ama bir ikinci sezon olsa tadından yenmeyecek sanki.

Açılış ve kapanış parçaları içersinde en beğendiğim Yusaku Kiyama' nın Eien' i (**);



http://www.youtube.com/watch?v=0odw3wg9SS4

**http://www.youtube.com/watch?v=BcKnoL78xws


Blood Lad: Eğlenceli ve tadında anime arayanlar...

$
0
0


2013 animelerinden bir tanesi olan Blood Lad  kısa, sıkmayan, tadında ve eğlenceli anime arayanlar için ideallerden. Bir animeyi yayınlandığı yıl içerisinde izlemek gibi bir durum pek sık başıma gelmez ama Blood Lad bu istinalardan biri  oldu.

Esası Yuuki Kodama' nın mangasına dayanan 10 bölümlük anime güzel başlıyor, ne hızlı ne de yavaş ama keyifle ilerliyor.

"Demon World" de yaşayan esas elemanımız Staz, bölgelere ayrılmış bu dünyada kendi bölgesinin sorumlusu safkan bir vampir olmakla birlikte, hayattan pek bir beklentisi olmayan, bezgin bekir ve  amaçsız biridir. Tek tutkusu insan dünyası, bu dünyaya ait eşyalar ve özellikle Japonya kökenli anime, manga, video oyunları vs.. dir. (hangimiz değiliz ki?)

(serinin açılış parçası "ViViD" - May'n)




Günlerden bir gün kendi bölgesine bir insan yanlışlıkla düşünce sevincinden ne yapacağını bilemez. Ne yazık ki Fuyumi Yanagi kızımız Staz gözünü bir an olsun ondan ayırınca başka bir varlık tarafından yutulur ve bir hayalet olarak kalır. Hiç bir şeye heyecan göstermeyen, bir amacı olmayan Staz, Fuyumi' yi hayata geri döndürmeye karar verir.

Kısaca özetledikten sonra kısaca karakterlere değinelim. Aslında seriyi bana göre renkli kılan nedenlerden biri her bölümden birbirinden eğlenceli ve çatlak karaktereler görmek;




Staz: Vampir kardeş. Bencil, bezgin, gebeş, huysuz vs... ama bir o kadar eğlenceli olma potansiyeline sahip. İnsan dünyasına tutkulu.

Fuyumi Yanagi:Şeytan diyarına yanlışlıkla düşen, koca göğüslü, uyumlu, sessiz sakin, nazik bir kızcağız. Zavallım manyakların arasına düşüyor.

Bu arada özellikle ilk bölümdeki Staz ile Fuyumi arasında gerçekleşen anime- manga diyaloğu bunlara gönlünü vermiş olan herkeste bir şeyler canlandırmıştır sanırım. Azıcıkta  olsa bunlarla ilgili bilgi sahibi olduğunu düşündüğümüz kimselere hayatımızın bir bölümünde heyecanla saldırmışızdır muhtemelen. "Bunu okudun mu?", "harika değil mi?",  "Neee bu daha devam ediyor mu?" ve karşıdaki daha az ilgilenenden o soğuk cevapları da almışızdır. "evet", "hmm", "sanırım" :))


Wolf: Tam bir gönül insanı... Safkan olmaması ilk seride kendisi için bir dezavantaj olarak duruyor ama ikinci sezon neler olur bilemiyorum. Tabii ikinci sezon gelir mi onu da bilmiyorum. mangada durumu nedir? Onu da bilmiyorum :) Efendi çocuk ama Wolf bence :)

Bell:Çok eğlenceli biri bu Bell. Hazine avcısı, boyutlar arası gezgin.

Daha pek çok karakter var aslında ama hepsini teker teker yazmaya kalksam yazı bitmez ben biterim. Hydra ailesi, Braz ve Liz ve daha bir sürü...

Demon world her ne kadar normal dünyaya benzese bile, Acropolis veHydra adası olaya renk ve boyut getirmiş.

(serinin kapanış parçası "BLOODY HOLIC" - Yuuka Nanri)




Eğlenceli ve komik, karakterler ve aralarında ilişkiler renkli, hızlı ilerliyor denilebilir, her bölümde yeni bir karakter sokuyor içeri, kesinlikle sıkmıyor, dövüş sahneleri güzel ve animelere göndermeleri olaya daha da tat katmış.

Ben izledim memnun kaldım...



Gintama': Enchousen : Anime mi dediniz?

$
0
0


 Şu yazının yazıldığı anlar Gintama Enchousen adı verilen, Gintama' nın 13 bölümünü taze bitirdiğim dakikalardır. (ben bunu buraya yine çok sonra eklerim ya neyse)

Açıkçası bu 13 bölüme başlayıp, izlememek   için çok büyük bir irade ile kendimi tutuyordum. Her zaman daha geniş bir zaman aralığında  ve kafamın rahat olduğu bir dönemde izlemek için diye kendimi avutuyordum? Çok sıkkın olduğum ya da krizimin tuttuğu anlarda eski bölümleri açıp izleyerek taze bir nefes alıyordum. Neden mi kendime bu işkenceyi yapıyordum? Çünkü henüz izlememiş olduğum bu on üç bölümün varlığı bana güç veriyordu!!! (hahahahah)... Gintama bu, izlemeye başlayınca su gibi gidiyor ve bir anda bitiveriyor, bilenler bilir.



Lakin, artık nedeni nedir bilinmez, yine hayattan delicesine sıkıldığım, ıssız bir adaya sığınma  ya da uzun süreli kış uykusuna yatma düşüncesinin kafamda belirdiği sıkkın, sorunlu, zor ve yorgun günler döneminde elim bir anda bu animeye gitti ve ilk bölümle karşı karşıya kaldım. Artık geri dönmek için çok geçti!

Ve böyle bir dönemde yine Gintama ile  bir nevi deja vu yaşadım sanki. Gintama' yı yıllar önce izlediğim ilk gün geldi aklıma şu anda ya neyse...



Gintama için 13 bölüm nedir ki? Su gibi aktı gitti... Özellikle Shogun' un kalesine daldıkları bölümde nefesim kesildi ki bu bölümü bir kaç kez izlediğimi söylememe gerek yok. Çarpıldım! Kintoki' den çıktıktan sonra bu arcın gelmesi beni çarptı. ..

Yıllardır tanıdığı futbolcu penaltı noktasında vuruşuna hazırlanırken kalesinde sakince  bekleyen, karşısındakini  ve  tekniğini bilmenin getirdiği güvenle hangi köşeye topu göndereceğini bilmenin verdiği güvenle  ukalaca gülen, vuruş yapıldığı anda topun beklediği köşeye plase değil de bodoslama ve beklediğinden çok daha sert geldiğini görüpte havada  topa doğru  uzanmaya çalışırken   yetişmek için çok yavaş kaldığını idrak eden  bir kalecenin yaşadığı şaşkınlığı yaşadım. (peter handke, nelere kadirsin ahahahahah)

*gintama nın yan etkilerinden sakınınız!!





Ötesinde obi one ni-san bölümünde en azından beni tanıyanlar ne halde olduğumu az çok tahmin edebilirler. (obi one yahu haha!!)

Bu gereksiz girişten sonra, yazının gelişme ve sonuç bölümünü oluşturan tek cümleye geçmek istiyorum izninizle...

Gintama, sen ne güzel bir şeysin!




Açılış parçası olarak arz-ı endam eden Spyair' in "Sakura Mitsutsuki" si animeye çok yakışmış bence.



GÜNLÜK HAYATTA ANİME...

$
0
0




Bu yazı ile siz anime severlere  amme hizmeti olarak bir çeşit klavuz sunmaya karar verdim. Hepimiz anime seviyoruz zaman zaman hayatı anime tadında yaşamayı düşlüyoruz. İstediğimiz bir animenin içine giremeyeceğimiz ya da bir anime karakteri olamayacağımız şimdilik bir gerçek ama peki ya animelerde geçen bazı teknik ya da güçleri kullanabilseydik, hayat daha eğlenceli daha kolay olmaz mıydı?

İşte bunu düşünerek ola ki bir gün rüyamıza ak sakallı dede girer ve  " ey evladım? Sana bir dilek hakkı veriyorum. Söyle bana eğer bir teknik isteseydin, hangisini isterdin?" diye bize sorar diye bu kılavuzu hazırlamaya karar verdim. Amaç ak sakallı  dede sorduğu anda   şapşal şapşal dedenin suratına bakmayalım, bazıları üzerinde beyin fırtınası yapalım ve kendimizi bu konuda netleştirelim ve hemen cevabımızı yapıştıralım ki  ak sakallı dede  sorduğuna pişman olsun.

İlk bölümde teknikleri ele alıyorum;



Naruto:Şimdi Naruto oğlanı sevmemek mümkün değil. En başta ağzına vurup otutturulacak şımarık çocuk imajı çizse bile, Uzumaki Naruto gönül insanıdır, eğlencelidir, düşüncelidir, sevilesidir. Naruto' nun kage bushin no jutsu' su günlük hayatta pratik kullanıma oldukça uygundur. İstiyorum!

Klonlayacağım kendimi, saatlerce yapacağım bir işte zaman tasarrufu yapacağım. Zaman bana kalacak. Misal ev mi temizlenecek? Saatlerce sürecek iş kendimden oluşan 10 kişilik ordu ile yarım saatte bitecek.

(öyleyse Naruto' dan gelsin; The Raising Fightning Spirit)



Bu jutsuyu başka şekilde de kullanabilirsiniz. Şöyle ki; eve geç geldiniz, çok az zamanınız var zira hem yorgunsunuz hem de ertesi gün sabahın köründe yine kalkmak zorundasınız. Eeeeh ben ne zaman kitap okuyacağım, sakin kafayla müzik dinleyeceğim, manga okuyacağım, anime film izleyeceğim, yemek yapacağım, ütü yapacağım, onu yapacağım, bunu yapacağım diye düşünüyorsunuz değil mi? İşte bu noktada jutsumuzu devreye sokuyoruz. Klonluyoruz kendimizi, birimiz kitap okuyor, kimimiz ütü yapıyor, kimimiz anime izliyor. Oh mis!!!

İkinci kullanım durumunda konunun tehlikeli bir noktası var; klonların birbirine girme olasılığı! Şimdi yemek yapan klon doğal olarak film izleyene uyuz olur, yerleri silen klon da kitap okuyana. Bu nedenle iş bölümünün dağıtımı ve adaletin sağlanması kritik nokta. Hepimiz eşitiz,klonların da hakkı var,unutmayalım lütfen!!



Bleach: flash steps: İşte günlük hayatta en çok işimize yarayacak, hayatın temposuna gayet uygun ve pratik bu teknik Bleach' ten geliyor.

Ülkenin her yöne ve her moddaki ulaştırma konusundaki başarısızlığı malum. Hele bazı şehirler var ki insanı çileden çıkartır. Buna karşın hepimiz her gün bir yerlere ulaşma çabası içindeyiz, işimiz var, gücümüz var, okulumuz var, kursumuz var, sosyal hayatımız var.... amma velakin buralara ulaşana kadar tüm enerjimizi tüketiyor, araba, otobüs peşinde koşarken bir maratoncu, vapura atlarken üç adımcı oluyoruz. İşte çözüm bu teknik!

Vapur iskeleden mi uzaklaşıyor? Korkma, daya adımları!! Servis seni beklemeden önünden mi ilerliyor, korkma daya adımları! ve sakın durma atik ol ki servisin önüne geçip cool bir şekilde bakış atarken ezilmeyesin!

Trafik sıkıştı, yarım saattir aracın içinde olduğunuz yerde duruyorsunuz. Önemli bir sınavınız, yetişmeniz gereken bir toplantı ya da kendi nikahınız var! Durum çok vahim görünüyor. İşte bu noktada kurtarıcı bir çözüm olarak flash stepsi devreye sokuyoruz ve varacağımız yere çok geç kalmadan ulaşıyoruz.

Flash stepsin daha pek çok kullanım alanı mevcut. Sonuç olarak herkese gerekli bir teknik.



Full MetalAlchemist Botherhood: En sevdiğim karakter Roy Mustang'in kabaca  "parmaklarını şıklat ateşi kullan" gücü. (daha kuş bakışı haliyle yazılamazdı sanırım :)) Teee zamanında Prometheus insanlığa ateşi boşuna vermemiş tabii ki, siz de bunu kullanmaktan çekinmeyin ancak kullanıma dikkat ediyoruz amacımız çevreye ya da insanlara, yaşayanlara zarar vermek değil günlük hayatımızı kolaylaştırmak. (eldivenlerinizi yanınızdan ayırmayın))

Unutmayın, kontrolsüz güç güç değildir ve güç sorumluluk ister.

Pek biz bununla napabiliriz?

Mesela arkadaşlarınızla soğuk bir havada dağa kampa ya da pikniğe gittiniz. Şu işe bakın ki hiç bir zeki arkadaşınız yanına ateş yakacak bir alet almamış ve kimse ateş yakmayı bilmiyor. (olmaz demeyin, hayatta böyle insanlar var ve hayat böyle insanları yan yana topluyor) Bu durumda napıyoruz?  Hemen şık yapıyoruz ve kendimize ve arkadaşlarımıza bir ateş yakıyoruz. Hem ısınıyoruz, hem birbirimizi görüyoruz hem üzerinde patates közlüyoruz bonus olarakta hiçbir ağacı kesmiyoruz. Dönerken ateşi söndürüyoruz.

Evde akşam oturuyoruz ve şaaaaak! elektrikler gitti. Olmaz demeyin, 21. yy dayız demeyin, hepimizin başına gelebilir. Nerede yaşıyoruz sanıyorsunuz? Neyse, el yordamıyla mum bulduk ama çakmak ya da kibrite ulaşamıyoruz. Eh ne yapıyoruz? Evet bildiniz, hemen ateşi yakıyoruz.

Malum önümüz kar kış. Buzlanmış sokaklar, caddeler bizi bekler.Sabah uzun bir güne uyandınız ve evden çıkıyorsunuz. Aaaaa!!!  bir de baktınız önünüzde uzanan sokak bir buz pisti, üzerinde düz bir çizgide seyredebilen bir araç ya da insan yok. Ne yazık ki tuzlamayı unutmuşlar!!! İşte burada gücümüzü insanlık adına büyük miktarda kullanıyor ateşimizi yola salıyoruz. Gerçi sonucunda su, çamur bizi bekleyecek ama kafayı, gözü kırmaktan iyidir diyerek, varış noktamıza kadar bu şekilde ilerliyor hem de soğuk havayı kırarak,ısınıyoruz.

Bitmedi...  evdeyiz ve eve inatla kibrit ya da çakmak almıyoruz ve ocak yakacağız. Evden çıkıp markete gitmek zor geliyor ama ocağın yanması da hayati yoksa açlıktan öleceğiz. İşte çok elzem bir noktada gücümüzü devreye sokuyoruz.



Naruto: Kakashi' nin köpekleri çağırdğı Jutsu: -üşengeç insanım işte, şu jutsunun adını hatırlayamadım ama bakmakta zor geliyor. Klonum olsaydı baktırırdım -  Bu jutsuyu özellikle kendim gibi yer yön kavramını bir dönemden sonra yitirmişler için şiddetle öneriyorum. Ben de eskiden kaybolmaz, geçtiğim bir yeri unutmazdım. Ne olduysa üç dört yıl önce oldu. Artık yön duygum yok!

İşte bu jutsu benim gibiler için... Kaybolduk, evin yolunu bulacağız ama bu yetimizde hiç tık yok! Napıyoruz?  çağırıyoruz abileri hadi evin yolunu göster diyoruz. Sağ salim, vakit kaybetmeden evimizin yolunu buluyoruz.

Bu jutsuyu yine yol tarifi konusunda yeteneksizler için öneriyorum. Arkadaşlarınız evinize gelecek ama yolu tarif etmeyi beceremiyorsunuz ya da aslında siz ediyorsunuz da onlar anlamıyor. Durum fena. Napıyoruz? Köpeklerimizi çağırıyoruz hadi bakalım git şunları al getir diyoruz.

Bu liste daha yaz yaz bitmez, parça parça klavuzu genişleteceğim. Bu arada sizlerin de aklına gelen olursa eklemekten çekinmeyin. Burada yaptığımız bir nevi amme hizmeti olup, niyet  madem hayatı anime tadında yaşayamıyoruz en azında bir iki bir şey kapsak diye düşünürken  karşımıza çıkıp bize böyle bir teklifte bulunan ak sakallı dedeyi el birliğiyle ters köşe yapmak.

İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara demişler.

* devamı gelecek *

Mim zamanı: Fil Fareden Neden Korkar?

$
0
0

Küçük Filozof mimlemiş beni sağolsun. Mimin yaratıcısı  ise  Paul Muad-Dib miş.

Oturup sakin bir zamanda sakin kafayla yapayım dedim ama yaz yaz bitmedi :) kısalta kısalta bu kadar oldu,  bazılarını es geçtim sonuçta şurada şu soruları cevaplarken adını anmadıklarım ya da detaylı yazmadıklarım nedeniyle vicdani bir savaş verdim resmen kendim ile *_*  sonuçta da hiç tatmin olmadım ya neyse :)

Öyleyse başlayalım...

1-En sevdiğiniz müzik türü hangisi? Neden? Bu türü kiminle tanıdınız? Ve bu türde son hızla kimleri dinlemeye devam ediyorsunuz?

Cevaplaması zor bir soru. Neden zor olduğunu kısaca açıklamaya çalışayım...

Çünkü Deep Purple'ın "sometimes i feel like screaming" ine tüm kalbimle eşlik ederek, Joe Hisaishi' nin "shoot the violinist" iyle coşarım, Luna Sea "Rosier" ile gaza gelip, queen' in "don't stop me now"ı ile enerji toplarım, George Gershwin' in "rhapsody in blue" sunun muzipliğine takılır, Borodin' in Polonez danslarıyla durulurum. Bad Religion ile "portrait of authority" diye bağırırken, Shadow Gallery' nin   "christmas day"' ine eşlik ederim. DSBK ile eğlenirken bir anda Nicholas Tse' ye döner akabinde  etnik müziklerle dünya değiştiririm. B.B. King ile başlar, Jimi Hendrix, Janis Joplin ile devam eder ilahilere kadar uzanır, Kitaro ile bağımı tazeler Yanni ile "Love is all" derim. Skid Row "in a darkened room" derken Iron Maiden'ın "wasted years"ına dönerim ve daha bir sürü, bu böyle devam eder...

Sanırım beni anladınız...(bazı türlere hiç girmedim bile)

2-Konuyu müzikten açmışken devam edeceğim… Sizce “iyi müzik” diye bir şey var mıdır? Varsa nedir? Yoksa kişisel bir zevk meselesi olduğu için “iyi müzik” de kişiye göre değişir mi?

Bana kalırsa "iyi müzik" vardır. Tanımlaması kendi adıma zor gerçi ama bir deneyeyim;

Bana kalırsa müzik bir ifade tarzıdır. Üzerinde emek verilmiş, teknik olarak altyapısı doldurulmuş, söylemek istediği bir derdi olan - illaha bir fikir bir düşünce ile sınırlayamam. - dinleyene bir şeyler hissettirebilen, her anlamda zengin, insanlığın evrensel duygularını kendine has bir şekilde anlatma kapasitesine sahip, belli bir estetiğe sahip olan, fabrikasyondan uzak, altı her anlamda doldurulmuş müzik iyi müziktir bana kalırsa.

3-En sevdiğiniz Türk ve yabancı yazarlar? (Ayrı kategoriler) Hangi kitabıyla tanıştınız ve başka hangi kitaplarını okudunuz? En çok hangisini beğendiniz? Neden?

Bu da çok zor soru. Adalet anlayışım ve vicdanım beni bu sorunun altında öldürür.

Şimdi pek çok insan C. Dickens ve Jack London ile gezmiş,dolaşmış, Dostoyevski' ye "hacım sen naptn ?" demiş, Turganyev' e önyargı ile yaklaşmış, V. Hugo bir de Rousseau okumazsak olmaz demiş, Goethe' ye zaman ayırmış, Dean Koontz hakkında çelişkili düşüncelere sahip olmuş, Shakespear' in estetiği ile büyülenmiş, Marlowe' a üzülmüş, Emile Zola ile sorgulamış, Aytomov ile dünya değiştirmiş, James Joyce ile ecel terleri dökmüş, Kafka ile dehşete uğramış, Oscar Wilde' a kafayı takmış,  Ibsen ile rahatlamış, Strindberg ve Hamsun ile boyut değiştirmiş, Nietczhe ile ayağı kaymış, Mevlanayı anlamaya çalışmış, Agatha Christie ile zaman geçirmiş, Edgar Allen Poe ile şaşırmış, Mayakovski' ye kafa patlatmış, Hemingway ile çanlar çalsın diye beklemiş, Tolkien ile orta dünyada gezmiştir. (burada keseyim en iyisi yoksa sayfalarca sürecek korkarım)

Soruyu cevaplamaya   bende komik/ ilginç çağrışımları olan ilk aklıma gelen yazarlarla devam edeyim;

yabancı yazarlar:

Isaac Asimov: Asimov ile tanıştığım zamanlar ortaokul yıllarıma denk gelir. Evde bir kitabını bulmuşum o zamanlar internet yok, kimdir necidir diye bakamıyoruz ama bilenlere sormuşum, oku demişler, hoşuna gider. Bir gün dersin ortasında sınıfa baskın yapılıp arama yapılır. O zamanlar böyle sınıf baskınları normal. Rus bir yazar görünce de hemen el koymaya çalışırlar. Kitaba da o kadar bağlanmışım ki hayatta onların eline bırakamam.Hem müdür yardımcısı hem de edebiyat öğretmeni olan kadınla edebiyat tartışmamız sonucu  kendimi disiplinde bulmuştum :) Sonuç kitabı kurtardım :) Ve Asimov ile bu şekilde başlayan hikayem devam etti.

Albert Camus: Yabancıyı 15 ya da 16 yaşında okumuştum, beni etkilemişti ama iyi mi kötü mü emin değildim. Nedensizliğe anlam veremiyordum. Daha sonraki yıllarda Albert Camus benim için çok önemli yazarlardan biri oldu. Eğer ben de bir müzisyen olsaydım the cure/ robert smith gibi şarkı yapardım. Veba ile beni değişik düşüncelere sevketmiş, başkaldıran insan, tersi ve yüzü, sysphos söyleni, diğerleri ve oyunlarıyla beni etkilemiştir. Albert Camus denilince aklımda hala masmavi deniz ve güneş canlanır.

Dostoyevski: kumarbaz, suç ve ceza, yeraltından notlar, karamazov kardeşler, ezilenler, budala için ne diyeyim? Beyaz Geceler e özel bir sevgim var. ama dostoyevski beni  ecinniler ile çarpmıştır.

Stanislav Lem: Bu çok başka bir kafa. Sadece şu anıdan çıkarak tek kitabına değineyim. Fiyasko bana takla attırmıştır.  Öyle ki rutin sabahlarımda bir zamanlar yaşadığım şehirde vapurla karşıya geçerken vapurdan inmeyi unutup geri dönmüşlüğüm ve yine inmeden karşıya geçmişliğim vardır. Üç bacak yaptığımı da sonradan anladım :)

Boris Vian: Bambaşka, ne diyebilirim her kitabı beni uçurmuştur.

B. Brecht: Bu da bambaşka konu... Başlarsam duramam, kestirip atıyorum böyle.

Arthur C Clarke: Ramalar bir yana, 2001 a space odyssey okurken dünya ile bağlantımı kesmiştim.

Stephen King: şu aralar kara kule serisini yeniden elime aldığım için anayım dedim :) o kadar çok anısı var ki her kitabının.

Neil Gaiman ve Terry Prettchet ile gereğinden çok daha geç tanıştım. Bir özür babında burada adlarını anıyorum.

Anton Çehov: oyunları bir yana, küçükken hasta iken bir öyküsü ile bana korkudan kalp krizi geçirtiyordu neredeyse. Kişiliği, efendiliği ve sahalin yolculuğuyla saygı duyarım. Bir de garibim Stanislavski nin oyun rejisi ne bozmuştu kendisini :)

Haşek in Aslan Asker Şıvayk'ını deniz kenarında güneş altında okumuştum. Ne manyakmışım. O ironik duruma hala çok gülerim.

F. Garcia Lorca: Bana farklı bir boyut kattı.

En iyisi burada keseyim.adını anmadıklarım,  özür dileriiiimmmm...............


Türk yazarlar:

Bu konuda eksiğim ve Türk edebiyatından bazı nedenler yüzünden zamanında çok soğudum. Yine de bu eksiği kapatmak için çalışıyorum pek çok yazar okuyorum  ama en sevdiğim diyeceğim pek isim yok. Yusuf Atılgan ve Vedat Türkali diyeyim.

Şimdi birde Türkçe okumak istediğim bir kitap var, tam haliyle. wu cheng'en' in "Batı'ya Yolculuk" adlı kitabı. İngilizce çevirilerini okumaktan helak oldum. Bu mim aracılığıyla seslenmek istiyorum. Ben ölmeden birileri el atsın da çevirsin şunu!!!


4-En sevdiğiniz filmler? (En az beş tane) En sevdiğiniz diziler? (En az üç) Neden?

Hahahaha işte net cevabım olan tek soru. En sevdiğim film Star Wars. 6 sı birden ahahahahah.

Sıralama olmadan devamında: red cliffler , rhapsody in august( 12-13 yaşında izlemiştim de fena çarpılmıştım),  tango , crouching tiger, hidden dragon ve daha bir sürü....

dizi: battle star galactica, dr who, bigbang theory ilk aklıma gelenler.


5-Hayat felsefenizi üç-beş-on madde ile özetleyin desem? (seçim sizin)

özetlemeden geçmeyi tercih ediyorum :)

6-Müziğe geri döneceğim, en sevdiğiniz 3 sanatçı/grup? Ve onların en sevdiğiniz 5 şarkısı hangisi? Neden?

Uhhh içinden çıkılmaz. O zaman blog konsepti içinde JRock familyasından yanıtlamakla yetineyim.parçalarına benim için özel olanlardan seçiyorum.

X Japan: Nedene gerek var mı?

Rusty Nail
Voiceless screaming
tears
art of life
endless rain

Luna Sea: Parçaları, grup elemanları, duruşları, müzikleri, geriye bıraktıkları, etkiledikleri, dinleyici olarak aldığım haz falan....

Rosier
storm
I for you
wish
In my dream

Glay:İlk tanıştığım Japon grubudur kendisi :) İyi ki tanışmışım

however
street life
rain
missing you
special thanks


7-Bana herhangi bir ülkenin müzik piyasasını uzun uzun anlatın. Ülke seçimi tamamen size kalmış.

Öyleyse bu noktada C-Pop tan bahsedeyim. C-pop diyorum ama son dönemde hareketlenen chinese (mandarin) pop piyasasından ziyade konuyu Canto pop a indirgeyeceğim. Sonuçta K-pop ortada yokken buralar hep kanto - pop tu.

Önce kısa bir bilgi vereyim Çin Halk Cumhuriyeti çatısı altında var olan pek çok etnik grup var. Biz ülkede konuşulan dile kısaca Çince diyoruz fakat ana karada ve dünyaya yayılmış olan Çinliler arasında en fazla konuşulanı mandarin. Bunun dışında çok fazla lehçe bulunmakta bunlardan en yaygın olanı Kantonca.(cantonese) Hong Kong ve ana kıtanın bir kısmında insanlar arasında konuşuluyor. Kantonca konuşan mandarin konuşanı fazla anlamaz. (yani gerçi iki çinli mandarin konuşsa da birbirini anlamayabiliyor). Bu gözler ana kıtada mandarin öğrenen Hong Konglular gördü :)

Dönelim Kanto - Pop a. Ana kara Çin' in kültürel çeşitliliği, müzik ve sanat geleneği yadsınamaz. Bir dönemden sonra işin içine yabancılar da dahil oluyor.

Bu tarza aslında Hong Kong'a ana karadan göçen Çinlilerin ilham verdiği söyleniyor. Bu kısımları fazla uzatmayacağım, konuyla ilgili farklı kaynaklar mevcut ama hepsinin sonucu şuraya uzanıyor. O dönemde göçen Çinlilerin taşıdığı geleneksel müzik tarzı ( ninni, türkü, opera vs...) ile batı etkisinin karışımıyla kanto  pop denilen kavram ortaya çıkıyor. Unutmayalım ki Hong Kong 1997 ye kadar İngiliz himayesi altındaydı.

70 lere gelene kadar aslında Kanton pop' a emek veren, bunun içine katkı veren pek çok kişi ve etmen var ama mainstream olamıyor. Aksine Hong Kong yerine çevre ülkelerdeki Çinliler tarafından daha çok rağbet görüyor. 59 dan sonra filmlerin jeneriklerinde yer alan parçalar biraz daha gün yüzüne çıkmasını sağlıyor ama bu parçaların oluşması için söz yazarından bestecisine müthiş bir çaba var.

70lerde ekonomi coşunca insanların alım gücü de artıyor ve eğlence sektörüne yatan para artıyor. Televizyon/sinema   etkili  hale geliyor. Böylece lokal bir kültür oluşuyor. Mandarin ya da İngilizce söyleyenler Kantoncaya dönmeye başlıyor.Televizyon programları ve parçalar ana kara ve çevre ülkelere girmeye başlıyor. Başarı kazandıkça Hong Kong eğlence sektörüne dışarıdan da para gelmeye başlıyor. Bu dönemde pek çok cover parça ortaya çıkıyor doğal olarak. Pek çok parça Japonca ya da İngilizce şarkıların Kantonça yorumu.

80 den sonra müzik endüstrisinde çok daha profesyonel bir yapılanma ortaya çıkıyor. Farklı yetenekler, şirketler tarafından seçiliyor. Piyasanın haklarını korumaya yönelik kuruluşlar inşa ediliyor.

80 ve 90 larda en bomba dönemini yaşıyor Kantopop. Müthiş bir başarısı oluşuyor ve Asya yı bir nevi domine ediyor.

80 öncesi adı saygıyla anılanları bir yana koyacağım ve sonrasını ele alacağım. Bu dönemde Anita Mui, Leslie Chen ve nicesi ortamı sallıyor.

90 larda ortaya "Four Heavenly Kings" ortaya çıkıyor. Bu dönemde piyasayı domine eden 4 kişi. Uzak doğu ile ilgilineneler en azından bu isimlere aşinadır :)

Andy Lau
Aaro Kwok
Leon Lai
Jacky Cheung

Bunlarla birlikte istemeden de olsa hakkını yememek adına anmam gereken bir Faye Wong var, ve daha bir sürü...

2000 li yıllarda ortamdan ayrılanlarla birlikte yeni isimler geliyor. Twins, Nicolas Tse, Edison Chen, Eason Chan ve daha bir sürü...

2000 lerin sonuna doğru  ise Kantopop o altın dönemini kaybediyor, lokal müzik olmaktan çıkıp deniz aşırı bir başarı yakalamışken, Kore, Tayvan ana kıta Çin müzik endüstrisinin  sağlam atakları karşısında çok daha büyüyen bir piayasanın küçük bir alt dalı oluveriyor.

Bir iki noktaya daha değineyim Kanto pop söylüyorsanız en az bir filmde oynamak zorundasınız, yetenek önemli değil. Şarkı söyleyipte filmde yer almamış az isim vardır :))

Uzak doğunun genelinde görüldüğü şekilde temiz ve düzgün bir imaja çok önem verilirdi ancak 2000 sonlarında pek çok skandal patladı, bir sürü isime yazık oldu.

Böyle işte, en kısa ve öz şekilde bu kadar toparlayabildim bana kalsa sabah kadar anlatırım :)



8- Sizce en güzel ve en kötü duygular hangileridir? Nedenlerini söylemeyi unutmayın!

bu değişir ya da çok uzun yazmak gerekir. Kime göre neye göre, duruma göre falan....

9- “Bu adam benim idolüm.” Dediğiniz biri var mı? Varsa kim? Yoksa olmak istediğiniz insanı bana siz anlatın.

Sakata Gintoki hahahah

şaka bir yana ama  yok, ne yazık ki hiç öyle biri olmadı. Beğendiğim, takdir ettiğim, saydığım pek çok kişi oldu ama idol olmaya uzaklar.

İdolüm olmaya en yakın karakter Gintoki gerçekten sanırım :))

10- Şuan neredesin, ne yapıyorsun ve bundan on yıl sonra nerede, ne yapacaksın? Bu hayattaki amacın ne abi? Ne için yaşıyorsun?

Şu anda bilgisayarın başında soruları yanıtlamaya çalışırken ve kendimle boğuşurken, bir yandan kahvemi içip diğer yandan müzik dinliyorum. Ne için yaşadığımı ya da amacımın olup olmadığını bilseydim hayatım çok kolay olurdu :)) plan ve programsızlık candır *_*

Böyle diyerek burada noktalayım. Eğer kendisi henüz almadıysa mimi LoverK' ya paslıyorum.

The Divine Weapon: Singijeon

$
0
0


2008 yapımı G. Kore filmi olmakta kendisi ve yönetmeni Kim Yu-Jin. Kadroda yer alan bazı isimler şu şekilde;

Seol- Ju: Jung Jae-Young (örnek: going by the book)

Hong Ri: Han Eun Jung

King Sejong: Ahn Sung-Ki  (örnek: battle of wits ya da duelist)

In-ha: In Gyo-Jin

Hani insanın hep izleyeceğim izleyeceğim diyerek ötelediği filmler vardır ya bu da onlardan bir tanesi benim için. Bu yazının yazıldığı günden haftalar önce izleyip bitirdim filmi.

Joseon' un, Ming egemenliği altında olduğu ama bir yandan da özgürlüğü için alttan alta çalıştığı dönemlerde eğlenceli bir tacir olan Seol-Ju' nun yanına Hon-Ri gelmek zorunda kalır.



Bir süre sonra kutsal silahı ki Ming' e karşı Joseon' un egemenliğini sağlamasına sebep olacaktır geliştirmeye başlarlar.

Tabii silah geliştirmek öyle kolay değil, yaralanması var, kazaya uğraması var...  Üstelik gizli silah, Ming casuslarının eline geçmemeli çizimler.

Konudan da anlaşılabileceği üzere romantizm süslü, tarihi aksiyon filmi.



Güzel aksiyon sahneleri, özellikle Jung Jae Young' dan iyi performans, derli toplu güzel bir film.

Benzer dönemi ele alan bir kısım dizilere aşinaysanız ( misal;  Jumong, Chuno vs..) daha da hoş gelecektir gözünüze.

****** spoiler sayılabilir ama sayılmayabilir de bilemedim****

ohahaha adamlar roket yaptılar yahu hohohoho diye gülüyordum bir ara sonra roketi geçtim uzun menzilli rokete döndüler yine güldüm. Ben güldükten sonra filmin sonunda not düşüyorlar;  ilk roket 15. yy da Joseon Döneminde icat edilmiştir, Avrupa da ise yaklaşık 300 yıl sonra diye. Sustum :) Ne bunu ne de havai fişek konusunu araştırmadım.

*******spoiler sayılabilir ama sayılmayabilir de bilemedim***

Bu arada film pek çok ödül almış ulusal ve uluslararası arenada.

Bana kalırsa çok efsanevi değil ama kötü de değil. Güzel vakit geçirmek ve hem tarihi hem de aksiyon filmi izlemek isteyenlere tavsiyemdir.


Öylesine Bir 2013 Yazısı...

$
0
0

Heheh tabii ki 2013 ile ilgili ciddi bir yazı yazmam beklenemezdi ama esasında bu  kendi çapında blog içinde ne olmuş onu göstermesi bakımından ciddi sayılır :P

Hazır 2013 de fazla yazı yazmamışım o zaman 2013 ün en çok okunan 5 yazısını listeleyeyim dedim. Sonuçlara ben de biraz şaşırdım gerçi :)

2013 ün en fazla okunan ya da görüntülenen diyeyim yazısı aslında çekiliş yazısı olmuş o nedenle onu es geçiyorum.

Numara 5:A Battle Of Wits: Mo gong

Numara 4:Qin's Moon Sezon 2: Night End's-Daybreak

Buna ciddi anlamda çok şaşırdım. Kim okudu, kim etti? Bildiğim izleyen yok. İzleyen varsa beni bulsun muhabbet edelim.

Numara 3:Rolling In The Deep: SNSD

Tiffany' nin videosu gitmiş :( ama parçayı sevmemek elde değil :)

Numara 2:The Phantom Of The Opera: Çince (Mandarin), Japonca ve Korece

:)))

Numara 1:SS501 ve No Matter What

Açık ara birinci :))

Öyleyse birinciliklerinin şerefine SS501 den gelsin. Yine o parça!!  ama bayılıyorum elden birşey gelmiyor. (tamam, tamam çok sıkıcıyım biliyorum :) ))

SS501- Because I'm Stupid

Changmin: More Than Words

$
0
0


90' ların en bilinen ve en hoş parçalarından bir tanesi muhtemelen Extreme' in "More Than Words"üdür.
Sözler, müzik, uyum, yarattığı hava nedeniyle akılda kalan klasiklerden bir tanesidir bana kalırsa...

Buyrunuz burada...



(klibi ilk izlediğimde beni vuran dergi okuyan, çakmak çakıp sallayanlar olmuştu :) )

Changmin' de elmış eline gitarını, atmış bacak bacak üzerine seslendirmiş bu parçayı.

Buyrunuz...



Yorum yapmıyorum... :)

Lucky Seven: 10 bölümlük bir J-Drama

$
0
0


2012 de yayınlanan Lucky Seven 10 bölümlük bir Japon dizisi.

Jun Matsumoto,Eita, Nanko Matsushima, Yo Oizumi, Riisa Naka gibi isimleri barındıran, tadında kıvamında bir yapım olmuş.

Lucky Dedektiflik bürosu, kendi çapında bir  bürodur.

Çok büyük ya da ciddi işler yerine karısını kocasını takip ettirenler ya da polisin ilgilenmediği kayıp işleriyle uğraşırlar. Müşteri portföyü genelde bu şekilde. Shuntaro Tokita (Jun Matsumoto) izlenenken kaderin cilvesi sonucu bu ofisin bir çalışanı oluverir. Uzun zamandır işssiz olduğundan, Nitta (Eita Nagayama) ile atışmak hoş geldiğinden işini ciddiye alır.

Gelen davalara el birliğiyle bakarken aslında arka planda işleyen ve tüm ofisi ilgilendiren bir olay da bu esnada önlerine çıkıverir.



Şu Japon dizilerini bu yüzden seviyorum, ne abartılı dram ne cıvıklık ve net bir final. Bu da bu kategoriye giren dizilerden bence.

Genel anlamda eğlenceli ve komik, arka planlar zaman zaman duygusal, aksiyon sahneleri az ama öz.

Tüm kadro bütün olarak iyi iş çıkarmış. Jun Matsumoto olayı iyi götürmüş. -yiğidi öldür hakkını yeme - ancak bana kalırsa yıldız Eita' nın  Nitta karakteridir. Nitta çok eğlenceli bir karakter olmasının yanında 10 bölümde hep aynı kıyafetleri giyerek bir rekora imza attı kanımca :) Ayrıca saç baş ancak son bölümde düzeldi onu da az görebildik.



Ayrıca havayolunda çalışan kadınla hem dalga geçtim hem de kendisine imrendim. O nasıl bir iş ciddiyetidir, nasıl derin düşüncelerdir!!

Bunları diziye tam üç kere başlayan  ancak üçüncüsünde sonunu getirebilmiş biri söylüyor:)

Bir de special olarak film  çekmişler. Dizi kadar eğlenceli aynı zamanda geyik ama diziyi seyretmiş olanlar ve sevenler kaçırmasın.

Ben sevdim dizi ve filmi, hastayken ayrıca iyi geliyor...

BUSOU RENKIN: Bir Anime Macerası Daha...

$
0
0


Bu artık benim klasik cümlelerimden bir tanesi oldu ama ciddi anlamda durumum bu, yapacak bir şey bu.

Günlerden bir gün yine ne izlesem ne izlesem diye dolaşıyordum ki bu 26 bölümlük animeyi izlemeye karar kıldım biraz tereddütle. Mangakası Nobuhiro Watsuki ( Rurouni Kenshin' in mangakası) olan serinin tanıtımlarının çoğunda serinin bir kısım Bleach' e bir kısım Full Metal Alchemist' e benzediği yazıyordu. Aslında hem çekici hem de endişelenecek bir durum ya bir de bu gözler izlesin diye başlayıverdim işte...

Sonda yazmam gerekeni başa alarak devam edeyim; izlediğime pişman olmadım aksine gayet hoşuma gitti bu seri.

İzleyen başlangıcının neden Bleach' e benzediğini hemen anlayacaktır zaten. FMA ya benzetilmesinin nedeni ise ana malzemenin simya olması, felsefe taşından, homunculuslara uzanan bir yelpazenin izleyeni beklemesinden kaynaklanıyor.

(Serinin açılış parçası Yoshiki Fukuyama' dan Makka Na Chikai. Şöyle bir videoyu buraya ekleyeyim.)




Karakterlere bakmak gerekirse;

Muto Kazuki: Serinin esas oğlanı. Kız kardeşi ve arkadaşları ile okulun yurdunda yaşamaktadır. Kardeşiyle özellikle espri anlayışı konusunda feci benzerlik gösterir. Etrafımdakileri korumalıyım motttosuna sahip bir insan olarak simya savaşçılarına kadersel olarak katılmış olur. Eğlencelidir, inatçıdır, sevilesi bir karakterdir bana kalırsa.

Tsumura Tokiko: Serinin diğer ana karakteri. Kazuki ile rastlantısal şekilde denk gelirler ama bir şekilde hayatları aynı rotaya girer. Soğuk bir insandır ve cıvık anime kızlarına benzemez. Geyiğine sinirlenince sevimli oluyor ama şimdi. Anladığım kadarıyla kendi kurumu içinde kendisine yanık pek çok oğlan var :p Ama Tokikocuğun bu taraklarda bezi yoktur.

Captain Bravo: Her şeyden önce çok eğlenceli bir amca bu genel anlamda. Bravo kelimesini söyleyişi pek hoş. Söz konusu iş olunca ise kendi bildiğinden şaşmayan biridir kendisi. Serideki en sevilesi karakterlerden biri olabilir.

Pappillion  diğer adıyla Pappi... yok böyle bir şey. serideki favorim olabilir kendisi. Serinin eğlence anlayışı içerisinde Pappi nin yeri ayrıdır. Hem ciddi hem geyiktir.O elbisesine sadakati ve ona sevgisi insanı öldürür. Pek çok karakterden daha derin görür esasında ama zaman zaman ortamın şebeği olmaktan kurtulamaz.  Pappi anlatılmaz yaşanır.

Aslında daha çok fazla karakter var. Yurttaki çocuklar, simya ordusunun bireyleri, Dr Butterfly ve adamları, ikizler vsss ama üşengeçlik yapıyorum şu anda.

Anlatımı ile birlikte dozunda eğlencesi ve neşesiyle ve ilginç karakterleriyle birlikte bana kalırsa izlenesi bir seri...

(Serinin ilk kapanış parçası Jyukai - Hoshi Akari)

Saving General Yang üzerine...

$
0
0


Yönetmeni Ronny Yu olan bu 2013 yapımı filmi uzun süredir merakla bekliyordum. Film Çin tarihinde yer eden Yang ailesi üzerine kurulu. Tarih konusunda uzman değilim ancak bildiğim kadarıyla Yang ailesi Song İmparatorluğu döneminde sınırı gelen saldırılardan nesiller boyunca koruyorlar. Bedelleri ağır oluyor doğal olarak. Ailedeki erkek popülasyonu azalıyor. Bu ailenin göze çarpan bir diğer özelliği de kendilerine eş olarak çoğunlukla dövüş sanatları konusunda usta sayılabilecek kadınları seçmeleri.

Yine son zamanlarda Yang ailesini konu alan fakat sahada kadınları görebileceğiniz bir diğer film için Legendary Amazons' a buyrun.

Dönelim filme... General Yang (Adam Cheng) yine bir Khitan saldırısı nedeniyle imparator tarafından savaşa gönderilir. Ancak 7. oğlunun yaptığı bir hata nedeniyle tüm ordunun komutası kendisine verilmez, ön safların idaresi kendisine verilir. Savaş esnasında ana ordunun komutanı General Yang sıkıştırılmışken çekilir ve General Yang ve komutasındakileri Khitanlarla baş başa bırakır...

Haberlerin duyulması üzerine General Yang'ın yedi oğlu babalarını kurtarmak üzere savaşa gider. Gerisi filmde...

Yang'ın yedi oğlu için neredeyse bir Asya karması yaratılmış;

1. oğul: Ekin Cheng
2. oğul: Yu Bo
3. Oğul: Vic Chou
4. oğul: Li Chen
5. oğul: Raymond Lam
6. oğul Wu Chun
7. oğul: Fu Xinbo

Karmaya gel karmaya...



Gerçek sayılan bir hikayeye dayandırılan ve görkemli bir kadroya sahip olan ve merakla beklediğim film ne yazık ki benim beklentilerimi karşılamadı.

Bir seslendirici ya da anlatıcı kullanılsaymış tam olarak belgesele dönüşebilirmiş en azından. Düz kurgu, düz hikaye, olmayan bir alt metinle herşey olması gerektiği gibi başlayıp tarihte varsayılan şekliyle bitiyor.

Yelu Yuan (Shao Bing) en azından eksantrik bir karakter olarak görünüyor da filmin sonlarına doğru nasıl sorusunu sorduruyor izleyene (spoilara girmemek için açmıyorum bu konuyu)

Aksiyon sahneleri ve dövüş koreografileri izlenmeye değer, hele bir mancınık saldırısı var ki görsel olarak bana kalırsa oldukça tatmin edici.

bu tarz filmlerden hoşlananların vakit geçirmek için izleyebilecekleri bir film bu arada filmin müzikleri Kenji Kawai' ye ait.

Son olarak gözüm Raymond Lam deydi ama Vic Chou ne olmuş öyle yahu :) ?

Terk Edilmiş ve Yalnız...

$
0
0


Bu tekneyi böyle gördüğümde çok üzülmüştüm.

Terk edilmiş ve gayet yalnız gözüküyor.

Sanki eski günlerini özlemle anarmış gibi...

PRICELESS: Bir J-Drama

$
0
0


2012 de yayınlanmış bu 10 bölümlük dizide Takuya Kimura, Kiichi Nakai, Karina, Naohito Fujiki gibi isimler yer alıyor. Hani zaten Takuya Kimura var fazla söze gerek var mı bilmiyorum. Şahsen oyuncu olarak çok beğendiğim bir isim olduğu için yer aldığı dizilere gözümü kırpmadan atlama potansiyeline sahibim.

Miracle Thermos adlı şirkette yıllardır çalışan Fumio Kindaichi' nin hayatı şirketin genel müdürünün ölümünün ardından aniden değişir. İşten atılır, evini kaybeder, cep telefonunu düşürür. Bir anda hiç bir şeye sahip olmayan bir fakir olarak ortada dımdızlak kalır.

İyimser, girişken ve etrafındaki insanlar tarafından sevilen bir insan olmasına rağmen zor günler kendisini bekler ya da biz öyle sanırız. Aynı iş yerinde çalışan bir iki kişinin de kendisine katılmasıyla hayatını yeni baştan yaratır bir nevi.

Öncelikle çok eğlenceli ve kesinlikle izlenmeye değer bir dizi olduğunu söylemeliyim.
Karamsar gözüken konusuna rağmen gayet aydınlık ve keyifli. İnsanı oradan oraya sürükleyecek potansiyeli var :) Affetmek, geçmişe takılı kalmamak, hayatı geleceği dönük yaşamak ve andan keyif almayı kim istemez ki.



Takuya Kimura ve Kindaichi karakteri hakkında yorum yapmayacağım, bence gerek yok.

Kiichi Nakai, Moai olarak çok başarılı bir iş çıkarmış kanımca. Adamın çok hakkını yiyorlar ama tam bir ara bulucu. Her ekibe bir tane lazım kendisinden.

Nikaido, iyi hoş ara ara sinir bozucu olabiliyor ama yine de kafa bir karakter sayılır.

İki velet ve ev sahibesi zaten dizinin olmazsa olmazlarından.

Dizide Zaizen karakteri bambaşka, anlatılmaz izlenir. Oyuncuyu gerçekten takdir ettim :))

Pek çok güzel&hoş sahne, günlük hayatta kaçırdığımız duyguları nazikçe ortaya atan bölümler var. Ama bir tanesi var ki bana kalırsa bir efsanedir. Bin beş yüz çalışanın sadece bir gün içinde örgütlenerek aynı anda istifayı basıp gittikleri sahne beni benden aldı. Tüm şirket sahiplerini alıp izleteceksin bunu ibretlik olarak :) Sanki anlamazlar ama neyse...

Çok keyifli dizi...

On His Majesty's Secret Service: Dai Noi Muk Taam

$
0
0


2009 yılından kalma  Hong Kong yapımı On His Majesty's Secret Service' in yönetmeni Wong Jing. Kendisi aynı zamanda yazarı olarakta yer almış filmde. Oyuncu listesi umut vaat edici.  Louis Koo, Barbie Hsu, Tong Dawei, Liu Yang gibi.

Yaklaşık bir buçuk saatlik bir komedi filmi olmakta kendisi ancak izlemek isteyenlere benim tavsiyem beklentilerini fazla yüksek tutmamaları zira beklentileri karşılayacak bir yapım olmaktan oldukça uzak.
Adından da anlaşılacağı gibi bir adet imparatorumuz ( karizmadan uzak ve salak) var. Kendisi ve sarayı korumakla görevli 12 tane muhafızı var. Bunların içinde yer alan İmparator köpeği kung fu yetenekleri yerine zekası ve buluşları ile oluşan tehditleri savuşturmakta. Nişanlısı Fait yani Barbie Hsu' da evlenmek için çocukcağıza bastırmakta. Sonra imparatoru öldürmek isteyen kötü adamcıklar var falan...

Ben filmde pek eğlendiğimi söyleyemem.



Louis Koo bu sefer bu tarz bir filmde yer alarak oyunculuğunun farklı bir yönünü ortaya koymak istemiş sanırım. Kendisini bu tarz bir filmde görmek pek alışıldık bir durum değil. Filmin kötülüğüne karşı yine de performansı iyi. Barbie Hsu, sanırım ben bu kadından hoşlanmıyorum, histerik ve şımarık Faith rolünü filmin basitliği ve kafa şişirmesi sayesinde başarıyor. Bir de bir iki sahnede pozları göz alıcı itiraf etmek gerekirse. Filmde bana göre en oturmuş karakter İmparator kaplanı, Tony Dawei göze pek batmıyor.

İmparatora salaklığı ve sevimliliği nedeniyle bir lafım yok. İlginçtir filmdeki en sevimli canlı olabilir kendisi. İmparatoriçe zaman zaman eğlenceli olabiliyor.

Çekimler yaratıcılık ve estetikten uzak. Kullanılan görsel efektler iç bayıcı ve bana kalırsa her şeyi daha da kötü yapıyor. Film bütününde bir estetikten sanırım bahsedemeyeceğim. Tüm bunlar komedi filmi olan bu yapımın zaman zaman komik olabilme potansiyeli olduğu gerçeğinin önüne geçmemeli ancak bir bütün olarak bana kalırsa zaman kaybı.

CL -Mental Breakdown ve Tepkiler Üzerine...

$
0
0

Yine uykusuz gecelerden bir tanesinde CL' in solo çalışması Mental Breakdown konusuna takıldım. Açıkçası uzun zamandır K-Pop işlerinden uzaktım. Peki nedir bu konu?

Bazı fanlar konu şarkının arka planında bir ayetin  sample olarak kullanıldığını fark etmişler. Durum böyle olunca  internet ve sosyal medya denilen kavramlar sayesinde bir anda yayılmış. Twitterdaki başlık sayesinde benim de durumdan haberim oldu. Eh zaten uyku yok bana bu nedenle  ben de yazılanları okumaya başladım. Sonra da kafamdaki düşünceleri aktarayım dedim belki bu sayede sabah olur diye umut ettim...

İlk anda duruma verilen tepkinin nedeninin bir ayetin şarkı içerisinde kullanılması olarak düşünmüştüm ama olayın gerisi var.

Olayı sadece şu başlık üzerinden takip ettim; #CLUsingQuraanInHerSong

CL' i savunanlarla - tepki gösterenler arasındaki diyaloglar ya da karşılıklı öne sürülen savlar hakkında yazıyı yazarken  de yazdıktan sonra da herhangi bir bilgim olmadı.

Sadece twitterda bu hashtag üzerinden  takip ettiğim kadarıyla (evet evet atılan tüm tweetleri okumaya çalıştım - İngilizce ve Türkçe olanları - bu kadar boş vaktim var işte :) ) olaya verilen iki tepki var.;

1- Bir ayetin  şarkı içerisinde kullanılması.

2- Kullanılan ayetin içeriği ve şarkının sözleri.

Bu iki konu üzerinde fazla durmak istemiyorum çünkü benim esas ilgimi çeken konu ve yazmaya iten sebep verilen tepkilerdi.

(Aşağıda 1 ve 2 maddesi içinde yazacaklarım  twitterda konu ile yazan açıklamalara dayanıyor.)

1- Şarkıda arka planda ayetin kullanılması: Konuyu yanlış anlamış olanlar var o yüzden yazıyorum Şimdi bu başlıktaki sorun İslam aleminde müziğin yeri değil. Bunu eliyoruz.

Bir ayetin ya da bir bölümünün şarkının sözü olarak kullanılması da değil.

Yapılmış olan, iddia edildiği şekilde  melodik halde seslendirilmiş ayetin bu sanki bir şarkıymışçasına alınıp mental breakdown' un geri planına monte edilmesi. Bu gerçekten ilginç. Kuran ayetlerinin söz olarak kullanılmasına çeşitli tarzlarda denk geldim fakat bu şekilde sample olarak geri plana verilmesi oldukça ender rastlanacak durumlardan.

Ayrıca bunu fark eden kişileri de tebrik etmek lazım. Nasıl bir dikkat ve bilinçtir. Ben arkada çocuğun herhangi bir şey telaffuz ettiğini algılamadım misal.

2 - Kullanılan ayetin içeriği ve şarkının sözleri.

Bu madde bana ilk maddeden daha ilginç geldi açıkçası. Ben şarkı sözleri üzerine çok derin analizler yapabilecek biri değilim. Korece bilmediğim için de şarkının çevirisi üzerinden giderek tümünü inceledim. Bu noktaya daha sonra değineceğim ama;

Arka plan ve CL in sözleri üst üste konulduğunda bana kalırsa çokta bilinçsizce ya da bilmeden seçilmişe benzemiyor pek. Çünkü arkada sample olarak kullanılan bölüm ve şarkı sözleri hem müzikal hem de anlam olarak cuk oturuyor.

Parçanın sözlerini bir bütün olarak ele aldığımda  bütünsel olarak net bir mana çıkaramadım açıkçası ama derin bir isyan var bu gerçek. Fakat bu isyan "ölümden sonrasını bırak şu ana bak mı" yoksa "bu hayat geçici, kader gelecek esası sonrasında" minvalinde bir şey mi ya da "sana vaad edilenler bir hikaye" gibisinden mi bence sonuca varmak mümkün  değil. Sözler ve sample bölümü her anlama, olumlu ya da olumsuz olarak çekilebilir. . Yani bana kalırsa bu kadar ucu açık söz yazmak ayrı bir  başarı ya neyse.

** yazıyı yazdıktan sonra parçanın canlı performansını izledim. Bu notu buraya düşmeyi uygun gördüm. Yukarıda şarkının tüm sözlerinin ne anlama çıktığını tam olarak anlamadığımdan bahsetmiştim. Ancak şarkının anlamı bir kenara  o sampleın arkada o şekilde kullanılması (bilinçli ya da bilinçsiz)  özellikle o koregrafi ve sahne şovu ile birlikte kullanılması  hiç şık olmamış. Oldukça yakışıksız ve uygunsuz olmuş bence.

Neden?

Bu yazı yazıldığı sırada henüz YG den bir açıklama gelmedi. Biraz kafa yordum neden diye? (vaktim bol nasılsa :) )

A- CL tepki toplayarak isyankar/sert  kadın modelini pekiştirirken aynı zaman da düşünen ve marjinal bir insanım imajı yaratmak istedi. Sıradan değilim, hayattaki belirli çizgileri bile gözümü kırpmadan yıkarım mesajını iletti.

İlginç tabii ama bu doğruysa  şimdi mensup olduğu endüstriyi de göz önüne aldığımızda şirketin stratejik olarak çok keskin bir karar verdiğini söyleyebiliriz bu noktada.

Daha öncede söylediğim gibi Kuran ayetlerinin söz olarak çok fazla olmasa da çeşitli müzik tarzlarında kullanıldığı olur. Fakat tam da bu nedenlerle yakın zamanda Singapur ve Malezya' da bazı grupların konserleri yasaklandı. (popçu değiller) Eh Korelilerin hele bir müzik şirketinin  yakın çevresindeki bu  hassasiyeti bilmemesi profesyonel müzik dünyası içerisinde düşünülemez. Bununla beraber Müslüman fan kitlesinin yoğunluğunu da biliyorlardır. Bu fan tabanını kaybedip, yoğun tepkilerden bir reklam unsuru yaratıp yeni ve farklı  bir piyasaya tepeden dalmaya  ya da  kendi endüstrileri içinde şu anda kaybetseler bile ileride kazandıracak bir rol modeli oluşturmaya karar verdiler.

B- Cici kızlardan sıkılmış fan kitlesine alın size en hasından çılgın, tabuları yıkan bir idol sunuyoruz diyerek belki daha az ama daha sağlam bir fan tabanı yaratmaya karar verdiler.

C- Gerçi bu biraz A kısmı ile benzer olacak ama tabanı şöyle kökten bir sarsalım, gündemde kalalım, K-Pop ve sanayisine yeni bir ivme sağlayalım dediler.

D- Ya da asi- kendi çapında başkaldıran insan modelini yaparken her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırdılar.

  I - Melodiyi çok beğendiler, şarkının ritmine de uyuyordu çat diye arka plana yapıştırdılar. Ne yaptıklarının farkında değillerdi.

  II - Yine melodiyi çok beğendiler, şarkının o havasına da uyuyordu. Çocuk eğer sözleri telaffuz ediyorsa anlam açısından da uygundu. Gözleri parladı, aldılar kullandılar ama doğurabilecekleri tepkiyi ya da kırabilecekleri bir kitleyi tartamadılar yani iyi niyetlilerdi ama hata yaptılar.

(bu arada bahsettiğimiz sektör pop daha da özelleştirmek gerekirse K-pop. Yani başka bir tarz olsa - diyelim ki atıyorum  nihilizmden, başkaldırıdan ya da inançları yıkmaktan bahsedilse ama  başka bir tarzda olsa tamam derim de en mainstream alanda, para çarklarının döndüğü bir sektörde bu çıkış ve uygulama komik hatta ironik bence)

Daha bir sürü neden sayılabilir. YG nin açıklamasını, varsa nedenselliğini ve yapacağı hamleyi merak ediyorum. Sonuçta bu  ticari bir sektör.

Gelelim bu yazıyı yazma amacım olan verilen tepkilere;

Şimdi insanların beğenmedikleri ve eleştirdikleri bir konuda ya da değer verdikleri kavramlara hakaret oluşturan noktalarda tepki vermesi insanların en doğal hakkı. Bunu kabul etmemiz gerekir.

Din/inanç meselesi çok ince bir konu ve bu hassasiyet çok derin bir mevzu. Niyetim derin derin buna girmek asla değil. Çünkü bu hassasiyetin olumlu ve olumsuz çok fazla alt metni var.

Hashtagde okuduğum tepkilerden bazı grupçuklar yaptım. (Türkçe ve İngilizce olanları baz alıyorum. Öncelikle derdini makul bir şekilde anlatan kişileri tenzih ederim.

1- Küfürler- hakaretler -tehditler grubu

Şu grubu ben hiçbir zaman hiç bir konuda anlayamadım. Beğenmediği bir şey mi yapıyorsun, sana nedenini söylemeye zahmet etmeden basıyor küfürü, tehdidi. Ama güzel arkadaşım tepki böyle verilmez. Karşındakine bir şey böyle anlatılmaz. Sadece bu konuda değil başka konularda da bu şekilde davranırsan haklıyken haksız duruma düşersin, nefret toplarsın.

Şimdi millet tehditlerini yağdırırken araya troller de karıştı doğal olarak. "Barıştan bahseden dinin elemanlarına bakın, tehditler yağdırıyorlar. " -" siz ancak cihad için adam öldürürsünüz" falan... Çok büyük bir dalaşma olmadı iyi ki, bunları da ciddiye almaya gelmez 21. yy da.

Dert varsa derman da vardır. Boş hakaretlerden uzak durun, güzel güzel anlatın derdinizi. Bir sorun bakalım ne yaptıklarının farkındalar mıymış? Ya da niye yapmışlar? Sample ı nereden almışlar? ...

Bir de Türkçe hakaret yağdıranlar var. Şimdi arkadaşım sen 10 tane içeriği saçma sapan olan Türkçe  tvit atmışsın, onun ne değeri var? Madem derdini hem karşı tarafa hem de konuyu takip edenlere anlatmak istiyorsun o zaman içeriği düzgün, İngilizce tweetler gönder. İngilizce bilmiyorsan sağına soluna sor en olmadı google translate e başvur. rezalet olabiliyor ama yine de attığın Türkçe tvitlerden daha verimli olur.

Bu Türkçe tvitler kızgınlığın ve öfkenin anlık boşalımı olabilir hadi ona tamam ama birbirinizi iyice gaza getirip lince doğru gidiyorsunuz. Bu konuda firma ve şarkıcı tarafından yapılan doğrudur demiyorum, ayıp etmişler ama kendi aranızda gaza gelip linç kültürü yaratmanız sizi sonuca götürmez. Sadece öfkenizi kusmuş olursunuz, o da bir süre sonra unutulur gider, suçlu yine siz olursunuz. Tepki ile linci karıştırmamak lazım.

Yine sevmeyin, protesto edin, dinlemeyin, tepki gösterin, birini çok sevip takdir ederken gerekli gördüğünüzde sonuna kadar eleştirmekten de kaçınmayın, mesaj atın  ama duygusal davranmaktan öte akılcı ve sonuç alıcı hamleler ve davranışlarda bulunun.

2 - Neden hep Müslümanlar? kafası yaşayanlar

Uhhh bu bölüm çok derin, sayfalarca yazı yazılır. Yazarken sıkılırım. Onun için kapsamı müzik ile sınırlandırayım. Şimdi K-pop içinde daha önce de  Müslümanlara yönelik bir iki davranış oldu bildiğim kadarıyla. Fakat inanç ile ilgili provakasyonlara ters cevap veren gruplar da oldu.

Sorunun genel olarak müzik içinde cevabı; Hayır arkadaşım. Müzik tarihinde ve tarzlarında sadece Müslümanları rencide edilecek tavırlara girişilmiyor. İncil' den ayetler de pek çok tarzda müziğe çeşitli şekillerde konu ediliyor. Bu konuda içiniz rahat olsun. Ha bu demek değil ki ona yapılıyorsa buna da yapılsın. Kimseye, Müslümanına da, Hristiyanına da, Yahudisine de, Budistine de  saygısızlık yapılmasın. Böyle bir olay olduğunda en fazla tepki Müslümanlardan geliyor bu da başka bir gerçek. Müslüman toplum bu konularda daha katı.

Sanatın diğer kollarında da daha hoşgörüsüz ve tepkilerinde ne yazık ki aşırılıktan kaçınmayabiliyorlar.

Benim gözlemlediğim kadarıyla İslam, dünyada Müslüman olmayanların anlamakta en fazla  zorlandıkları din. Bunun çeşitli sebepleri var. Farklı ülkeler, farklı anlatım ve uygulamalar, farklı açıklamalar ve bazı konulara verilen çığırından çıkmış tepkiler insanların kafasını karıştırıyor.

Ayrıca dünyada insanlar kendilerine inançlarıyla kimlik biçmekten ziyade öncelikle bir birey olarak değer biçiyorlar.

3 - Saygı duyulmak zorunda yoksa gösteririz!!!

Aynen bu tonda atılan pek çok Türkçe ve İngilizce tweet vardı. Saygı beklemek normaldir ama aynı ölçüde sen de saygı göstermelisin.

Bu tonu ve tavrı oldukça kaba ve ikiyüzlü bulduğumu söylemem lazım.

- Herkesin herkesin inancına saygı duyduğu bir dünyada yaşamayı eminim hepimiz çok isteriz.

- Eğer saygı bekliyorsan aynı ölçüde sen de başkalarına karşı saygılı olmasın.

- Tek taraflı bir talep ve talebin ardına göz dağı yerleştirmek hoş değil.

- Bu şekilde davranırsan beklediğin ve istediğin saygıyı bulman zor.

Bu daha uzar gider de yeter bu kadarı.

4 -Susarsak bizi daha çok ezerler/dinden bahsediyoruz bu herşeyin üzerinde

Bir çağrı, bir feryat. Birbirini iteklemek  için bir söz.  Kalabalık olmak ses getirir tabii ki ama toplanacağız diye güruh halinde hareket etmekten birey olmayı unutmamak gerekir.

Bu olaya tepki gösteren arkadaşların günün birinde başka bir inanca saygısızlık yapmayacağına inanmak istiyor, benzer şekilde başka bir inanca ya da inançsızlığa  saygısızlık yapıldığında empati kurarak yine aynı tepkiyi vermelerini  umuyorum.

Ve beni genel anlamda rahatsız eden bir noktayı daha eklemek istiyorum. Yine lütfen herkes  üzerine alınmasın ama "Dinimiz", "Dinden bahsediyorlar", "Müslümanlık" kelimelerini kullanan arkadaşlardan ricam (altını tekrar çiziyorum, sadece bu konuya has değil) , bu kelimeleri bu kadar rahat ağzınıza alırken ve  tepkilere koşarken öte yandan biraz zaman ayırıp şiddetle savunduğunuz bu konular hakkında bilgi edinerek, kendinizi bu konularda bilgilendirin, geliştirin  ki derdinizi anlatırken kulaktan dolma bilgilerle basmakalıp açıklamalarda bulunup komik nedensellikler sunmayın.

"Illüminati", "Kore Şehitleri", "Müslümanın Müslümandan başka seveni yoktur" vs..   üzerinde durmaya gerek yok sanırım.

Ben burada tepkilere çıkıştım ama yine belirtiyorum yukarıda yazdıklarım hakkında   pek çok insanı tenzih ederim.

Tepkiler içerisinde benim gördüğüm üç talep vardı; parçanın o bölümünü sil, bu parçayı sil, özür dile. Herkes ayrı telden çalıyordu ama ortak bir sonuca varılmıştır şu anda belki, bilmiyorum.


Bu arada ticari bir sektör falan dedim ya. Günün çakalını aşağıdaki tweeti nedeniyle SM Entertainment ilan ediyorum :)




************
Buraya kadar okuyan varsa yukarıdaki yazıdan bağımsız olarak gerçekten merak ettiğim ve paylaşmak isteyen olursa yorumları ve düşünceleriduymak istediğim için sormak istiyorum.

Eğer CL bu parçaya ayet işini hiç karıştırmamış olsaydı fakat şarkının sözleri şöyle olsaydı;

"tüm dinler bir oyuncaktır
bizi uyandırmak için söylenen ninnidirler"

gibi mesela. Tepkiniz nasıl olurdu?

Random Play Mimi

$
0
0




2014 yılı benim için çok ama çok kötü geçiyor. Pek çok durum oldu, acılar, üzüntüler, sıkıntılar. Hele öyle bir tanesi var ki burada yazmayacağım hatta hiçbir  yerde bahsetmeyeceğim çünkü yazarsam sanki gerçek olduğuna inanacağım. Her ne kadar bu acı gerçek olsa ve ben görünüşte bunu kabullenmiş görünsem de içimde hala bir şeyler bunu reddediyor sanırım.

 Her neyse, kötü ve çok üzücü bir yıl. Üstesinden geldim mi, gelmiş gibi görünüyorum ama doğruyu söylemek gerekirse bilmiyorum ve bu kişisel girizgahı burada noktalıyorum.

  Paul Muad-Dib beni mimlemiş sağolsun. İyi gelebileceğini de düşünerek, şehirler arası taşınmamı noktaladıktan sonra bu gece yapmaya niyetlendim, biraz da kafa dağıtmak istedim. Üstelik uzun zamandır müzik dinlemiyorum.

 KURALLAR :

1.Müzik listenizi - her nerede olursa olsun- açın ve karışık çal moduna alın.
2. Her soru için play'e basarak bir sonraki şarkıya geçin
3. Her ne kadar komikli ya da uyumsuz olursa olsun, çıkan şarkı ismini sorunun cevabı olarak yazmanız gerekiyor!
4. Dilediğiniz kadar arkadaşınızı mimleyin
5. Mim'lenmiş isimler mutlaka yapsın
6. Tadını çıkarın!

Şimdi taşınırken bilgisayardaki pek çok parçayı yer açmak için sildim. Eldekilerle idare edeceğiz artık. O zaman başlıyorum


 Birisi “iyi misin” diye sorarsa cevabın…      Man with a mission - white world

 

 hehehe iyi ki bu kadar konuşmuyorum. kafadaki sorular, insanın içindeki düşünceler falan. parçanın sözleri için buraya bakabilirsiniz: http://lyricstranslate.com/en/white-world-white-world.html


 Kendini nasıl tanımlarsın?    Mari Hamada - Lights
 

 alakaya gel :))

 Bir erkekte/kadında hoşlandığın şey nedir?    animetal - dark side of the angel yok artık !! pek cool durdu ama ters köşe. ben ki obi wan kenobiiiiii diye ağlayan bir insanım :) animetal marathon vıı de yer alan bu enstrümental parçaya hastayım orası ayrı.


 Bugün nasıl hissediyorsun?stormriders (chinese)
 

 uhhh baby! inişli çıkışlı. storm riders ost'undan bir parça. storm riders da ekin cheng veaaron kwok' un seslendirdiği wind meets cloud un enstrümental hali.

 Yaşam amacın nedir?    coldrain - time to go

 time to go dediğim çok zaman var...


 Motton nedir?        mozart - requiem vay arkadaş diyorum sadece!

 Arkadaşların senin hakkında ne düşünür?     kotoko - absurd
 


 buna çok güldüm :) öyle düşününen var mı ki?


 Ailen senin hakkında ne düşünüyor?   concerto moon - half way to the sun

hiç sanmam :)


 En çok düşündüğün şey nedir? anathema - eternal rise of the sun
 

 ahaha bilemedim, hem öyle hem böyle

 2+2 ?       show ya survivor yorumsuz :)


 En iyi arkadaşın hakkında ne düşünüyorsun? poisonblack -rush


Hayat hikayen nedir?    russian circles - death rides a horse

 hayat hikayem mi bilemem ama parça şahane.


 Büyüyünce ne olmak istiyorsun? kamagata eiichi - kabuki machi blues heyyyy.... eşek kadar oldum ama Gintama karakteri olmak istiyorum, evet!


 Hoşlandığın insanı görünce ne düşünürsün? manipulated slaves - escape
 

evet, ergen zamanlarımı hatırladım.


 Düğününde hangi şarkıyla dans edeceksin? double dealer - already feel sick düğün o noktada sonlanacak sanırım :)

 Cenazende ne çalacak? kingdom ost parça 13.

 http://www.divshare.com/download/25453296-d98 (çalacak şekilde yerleştiremedim)

 evet, evet. vasiyetim olsun bunu çalın mutlaka.

 Hobin/ilgi alanın nedir?takayoshi ohmura - cry for the faith

ilgi alanına bak...

 En büyük korkun nedir? sebastian bach - falling into you

 ahah gülmek ben.

 En büyük sırrın nedir? tvx - purple line çok büyük sırlarım var.


 Şu anda ne istiyorsun? Konno Yukari - tokimeki no doukasen ta daaammm



 Arkadaşların hakkında ne düşünüyorsun? racer x - Technical Difficulties arkadaşlarım hakkında böyle düşünmüyorum ama 10 numara parça olduğunu düşünüyorum


 Bunu ne olarak yayınlayacaksın? azrael - brocken dream

 şu anda gecenin üçü olmasının etkisi var sanırım.



Mimi hazırlayana ve bana paslayan  Paul Muad-Dib'e teşekkürler. Sayelerinde gerçekten bir kaç saat kafa dağıttım, uzun zamandan sonra müzik dinledim ve boyut değiştirdim.

Ben gecikmeli yaptığım için bu zamana kadar herkesler yapmıştır sanırım, yine de yapmamış olan varsa buyursun.


Not1: Eldekilerle yetineceğiz dedim ama stoklar fena değilmiş. playlistte 10066 parçadan oluştu.
Not2: youtube a giremeyenlerdenim ve kafayı yedim şurada parçaları bulacağım diye. Youtube konusunda emeği geçen herkese saygılarımı iletiyorum.
Not3: Şekil şemal, yerleşim, imla konusunda kimse kusura bakmasın lütfen.

MONSTAR: Eğlenceli bir K-Drama

$
0
0


2013 yapımı 13 bölümlük bu K-Drama taşınırken izlemek için ideal. Hele bir de şehirler arasında icap ettiriyorsanız geçirmesi olası sinir krizlerini bastırmak için çok uygun. Zaten moral denilen kavram sizi terk etmişse işi gücü bırakın oturun izleyin.

İzlemeyen kalmamıştır sanırım ama kısaca konusuna değineyim sonra övgü ve çemkirme fasıllarına geçeceğim.

Müziklerle bezeli, lise mekanlı bu dizimizde tabii ki liseli gençlik sorunlarla doludur. Dizinin esas hatunu Min Se Yi (Ha Yun Soo), 5 sene Yeni  Zelanda' da kaldıktan sonra gram İngilizce öğrenmeden Kore' ye geri dönerek kendini bu adını yazamayacağım liseye transfer ettirmiştir. Aile sorunları var tabii ki.

Yoon Sul Chan (yani Beast' in Yong Jun Hyeong' u ) Men in Black adlı grubun lideri, özünde iyi ve temiz ancak başı pek dertten kurtulmayan idol kontenjanında dizide yer almakta. Bu idol kardeşimiz ne yapar ne eder sonunda şirket kendisine "git bir 6 ay liseye, imajını düzelt kendine gel" der. Yani bir dizide bulunması gereken, olaylara bodoslama giren, çocuksu ama iyi kalpli, komik ana karakteri de dizi böylece halletmiş olur.




Dizide bir de cool, aynı kıza yazacak, ağırbaşlı, mükemmele yakın ikinci erkek lazımdı. Bu boşluğu da Jung Sun Woo (Kang Ha Neul) dolduruyor.

Doğal olarak esas kızın bir de yakın arkadaşı olması lazım. Onunla hiçbir konuda rekabet edememesi, sırdaş olması, zaman zaman ortamı sulandırması falan gerek. O da Shim Eun Ha (Kim Min Young) oluyor.

Geriye ne kaldı?  Esas kızla rekabet halinde olacak, ikinci elemana kalacak, tercihe bağlı olarak kötü niyetli bir kadın karakter daha olması lazım. Burada Kim Nana karakteri ile (Da Hee ) bu prototipi de doldurmuşlar. Kontenjanı kapatmışlar ama karakteri doldurmuşlar, değiştirmişler. Cool, çoğunluğun korktuğu ama özünde sürprizleri barındıran, Min Se Yi yüzünden kalbi kırılsa  bile Min Se Yi' ye tek laf etmeyen, kötü niyetten uzak ve oldukça dobra bir karakter çizdirmişler Kim Nana' ya.

Cha Do Nam ve Park Gyu Dong da tuzu biberi olmuş. İkisinin arasındaki öykü de hoş. Color Bar üyeleri kısaca böyle işte.




Bana kalırsa iyi bir iş çıkmış. 12 bölümü insan sıkılmadan izliyor. Oyunculuk performansları fena değil ve doğal. İnsanı pek kasan bir oyunculuk görünmüyor. Müzikler oldukça iyi. Dizinin en güzel yanı zaten bu. Yaratıcılık, ortak çalışma, performans, düzenlemeler...

İnsan bütün karakterleri seviyor çünkü özünde aslında hiçbiri kötü değil. Producer hariç muhtemelen ama onun da amaçları var işte ve bu nedenle her yol mübah diyor.

All For One'ın lideri Ma Joon Hee her ne kadar terbiyeli, nazik, sakin gözükse de özünde yatan bencilliği, kendini beğenmişliği, hırsı, liderlik tutkusu, beyin olma arzusuna rağmen oyunu tamamiyle adil ve temiz oynama isteği ile ( bu kendini tatmin etmek için olsa bile) göz dolduruyor. (Jung Sun Woo' yu saflarında görmeyi ne istedi be!!)

Bunun kız kardeşi Ma Hyo Rin ise başarılı bir performansla tam ağzına vurmalık, çirkef, kendini beğenmiş kız kardeş profilini iyi çiziyor. Ancak Color Bar üyelerine Hyo Rin' in nasıl şarkı söylediğini gösterdikleri bölüm dizinin en hoş bölümleri arasında benim için.



Bu ikisinin yancısı, sınıfının belası olan, çoğu zaman bel altı oynayan Jae Rok' un,  Hyo Rin Color Bar üyelerine saldırıp hakaretler yağdırdığında tereddütte kalması performansının en önemli noktalarından.

Dediğim gibi Cha Do Nam ve Park Gyu Dong' un öyküsü hoştu. Ayrıca bu ikisinin  2NE1/I am the Best coverı da benim için dizinin en iyi sahnelerinden bir tanesidir. Hele sonunda Yoon Sul Chan'ın gidip Cha Do Nam' a sarılıp şımarması çok tatlı.

Gelelim öğretmenlere. Dok Go Soon ve Choi Joon Goo. Choi her ne kadar coş coş ve salak görünse bile Dok Go Soon' dan daha adil ve daha hakim ortama. Color Bar' a en büyük destek kendisinden geldi. Dok Go Soon' a kalsa Color Bar bu fırsatları bulamazdı.

Şimdi hafiften çemkirme bölümüne geçiş yapıyorum.




Min Se Yi; ana karakter olarak kendinden nefret ettirmemeyi başardı ama dizi çok fazla Min Se Yi odaklı olmuş sanki. Sevimli, değişik bir şaka anlayışı falan var ama soru sorulunca en azından cevap ver. Her şeye "oh" diye tepki veren, canı istemeyince cevap vermeyen, gözlerini kocaman açıp boş boş bakan (sonlara doğru bunu çok yapıyor) karakter bir süre sonra sevimsizleşiyor. Bir de çok ağlıyor. Sanki tek sorunlu kendisi.

Jung Sun Woo; bizim zamanımızda lisede böyle tiplerden yoktu. Olsaymış fena olmazmış. Hem karakter açısından hem de okulun amelesi olması bakımından :) Onu yap bunu yap diye buyuruyorlar. Son parçada vokal anlamında coşmasıyla göz doldurdu. Pek sıkıcı olmamayı başardı. Kim Nana' ya yamuk yapmayacaktın yalnız. Bu arada diğer elemanlara karşı adaletsiz davrandığını düşünüyorum. Karakterin pragmatik yaklaşımının da etkisi var ancak her şey Min Se Yi için mottosu bayıyor bir süre sonra. Bu konuda  Yoon Sul Chan'ı daha adil bulmak mümkün.

 Jung Sun Woo ve Yoon Sul Chan iyi bir ikili olmuş bu arada.

Ve Jung Sun Woo ve Min Se Yi' nin yanlış hatırlamıyorsam 2. bölümdeki Bichinmoo Nocturne coverı oldukça vurucu. Bu yorum da benim için dizinin en iyi sahnelerinden bir tanesidir.




Yoon Sul Chan hakkında pek bir şey söylemeyeceğim ama Min Se Yi ile birlikte evden arabaya, arabadan eve arkadaki parça eşliğinde yürümeleri şekerdi :))



Kim Nana' nın özeti; hepinizi döver. Bu karakteri çok sevdim sanırım. Hele ki salonda ağlayarak söylediği parça ile birlikte dizinin en favori sahnelerine bir numaradan girdi. Bas çalarak beni yine vurdu. Bu arada Se yi' nin babasının arkadaşları gibi insanlar nerede bulunuyor arkadaşım? Azıcık paramla fellik fellik bas gitar aradığım dönemlerde böyle stüdyo gibi bir hangara denk gelseymişim de o zaman boyum kadar bas almak zorunda kalmasaymışım keşke.

İşte Kim Nana' nın ağlayarak yorumladığı parça Swamp




Güzel bir iş çıkmış, keyifli, yorumlar heyecan veriyor. Son final de kim kazandı sanırım bilinçli olarak açık bırakılmış. Daha iyi olmuş bence. Önemli olan kazanmak olmasa gerek sanki daha başka bir şey. Ha bana kalırsa her iki performansta iyiydi ama ben All For One'ı daha çok beğendim. Seçilen parça daha iyiydi. No Min Woo da (ex-Trax) hoş olmuş.


 Ama finalle ilgili söyleyeceğim son söz bu değil. Dizinin 2. sezonu gelir mi bilemem ama yine de çok fazla açık kalmış. Se Yi nin annesi - babası ve J. Han arasında o gece ne oldu. Babası ile J. Han ne konuştu da ikisi de gaza bastı? Neden son öyle havada kalmış hissi veriyor falan filan işte...

Sözün özü hızlı araba kullanmaktan, gaza gereksiz basmaktan itinayla kaçının.



Macross Frontier: Uzayda Yaşam ve Şarkılar...

$
0
0



Çok gereksiz bir başlık oldu farkındayım ama neyse. Yazıya başlamadan önce belirtmek isterim ki Macross dünyası ve serisiyle pek bir bağım yoktur, animede yapılan göndermelerin bir kısmını sonradan anlamış ve anlamlandırmış bulunmaktayım.  Yani bu yazıyı yazanın Macross evreni konusunda bir cahil ve kulaktan dolma bilgilere sahip  olduğunu söylemeliyim.

Aslında sormak lazım; madem bilgin yok ne diye yazıyorsun? Çünkü;

  Uzun zaman önce  izlediğim Macross Frontier iyi ve kötü yanlarıyla beynimi döndürmüştü, yazayım da rahatlayayım.

Macross olayı 1982 de başlıyor. Akabinde Macross macerası çeşitli aralıklarla devam ediyor.

25. yılına rastlayan 25 bölümlük Macross Frontier, orijinalinden daha sonra geçiyor. Yani ilk seride dünyaya güneş sisteminden esrarengiz bir enkazın düşmesi, insanların bunun üzerinde çalışarak, teknolojik anlamda kendilerini geliştirmeleri ve Zentradi savaşından sonra...

Macross Frontier' de insanoğlu uzay filolarıyla evrene açılmış ve yaşanabilecek uygun bir gezegen arayışına girmiştir. Olaylar animeye adını veren Macross Frontier  isimli filoda geçer.



Ana karakter üçlüsüne değineyim öncelikle;

Saotome Alto: Filonun lisesinde pilotluk eğitimi alan ana karakterdir kendisi. Esasında aileden bir kabuki oyuncusudur ancak evi ve ailesini pilot olmak için terk etmiştir. Zamanında sergilediği bir performanstan ötürü hime olarak çağrılmaktadır ki, saçları ve güzelliği ile yakışıklıdır efendim bu eleman.

Sherly Nome: "Galactic fairy" olarak bilinen Macross Galaxy filosundan çıkma idol şarkıcı. Macross Galaxy de meşhur doğal olarak Frontier' de de meşhur. Güzel, başarılı, popüler doğal olarak kendini beğenmiş, buralara kendi emeğimle geldim, kendi ayaklarım üzerinde dururum, ben Sherly Nome' um yapamayacağım iş yok havasında bir insan fakat hakkını yememek lazım tam bir profesyonel. Ranka ile ilk anda dost olup, onun hayallerini gerçekleştirmesi için ona ilk gaz verenlerden.

Ranka Lee: Sherly ne kadar güzel, kendine güveni olan, ayakları yere basan biriyse Ranka' da o derece güvensiz, ne istediğini bilmeyen, çocuksu biri.  Başlarda Sherly' nin sıkı bir fanı olan, şarkı söylemeyi seven fakat utangaç biridir. Hafıza kaybı nedeniyle çocukluğuna dair bir anısı yoktur ve SMS pilotu Ozma Lee tarafından sahiplenilmiştir.

Neyse işte üç karakter bu ve tahmin edilebileceği gibi aralarında bir aşk üçgeni oluşuyor. Ama meraklanmayın seri bu aşk üçgeninden ibaretdeğil.

İlk bölümde Alto ikisiyle de tanışıyor, ikisine de kurtarıyor böylece aralarındaki bağ başlamış oluyor.

Macrossların müziklerinin güzel olduğu söyleniyor ki bu serinin de müzikleri çok hoş. Zaman zaman seri içerisindeki kullanılanları  baş döndürücü ve enfes. Tek itirazım ilk açılış parçası olarakta kullanılan "Triangular"a.

( Aimo - tori no hito - ; müzik Yoko Kanno, seslendiren Megumi Nakajima)




Ranka' nın seiyusu Megumi Nakajima, Sherly' nin Aya Endou fakat bildiğim şarkılarını May'n söylüyor. İkisinin de hakkını vermek lazım.

Ozma Lee: Serinin en cool isimlerinden. Gerektiğinde ciddi çoğu zaman aylak, SMS pilotu. 11 yıl önceki olayda  pilot olduğu ve elinden bir şey gelmediği için eziklik yaşamış ve Ranka' yı evlat edinmiş, titiz bir ağabey profili çizen bir karakter. SMS de Skull team' in lideri falan. Benim dikkatimi çeken saldırı formasyonları için söylediği isimlerdi. Yani şimdi "Planet Dance" nedir arkadaş diye soruyordum ki cevabımı buldum. Macross 7' de yer alan rock grubu Fire Bomber'ın parçalarınıN adını saldırı formasyonlarına veriyormuş grubun fanı olduğu için, arabasında çalan da bunlarmış.

Klan Klang: Zentadidir kendisi aynı zamanda SMS pilotlarından. Sevilesi bir karakterdir. SMS, Macross Frontier' den ayrılırken geride kalmasına rağmen pozu bence çok cooldur. Michel' in çocukluk arkadaşı.

Michel:Çapkın falan görünür kendisi ama serinin en duyarlı ve en gönül insanlarından bir tanesi bana kalırsa.

(Aimo OC - Müzik Yoko Kanno, seslendiren Megumi Nakajima)




Filo ilerlerken, Vajra saldırılarına uğrarlar. SMS takımı iş başına düşer. Uzayda kapışmalar vs... bu arada gemide ilerleyen kurgu. Türler arası hır gür vs.. işte spoiler vermeden düzgün anlatmam mümkün değil.



Neyse, çizim olarak bence çok başarılı. Özellike VF leri ve kapışmaları izlemek zaman zaman fonda müzikle izlemek oldukça keyif verdi. (diğer seriler için de aynısı söyleniyor)

(Lion; müzik Yoko Kanno, selendiren Megumi Nakajima& May'n)



Diğer serilere çok gönderme var demiştim. Misal Ranka' nın yükselen çizgisi orijinal seriden Lynn Minmay' e benzetiliyor. İnsanlar sürekli "umudun şarkıcısı" Ranka' yı yeni Minmay olarak adlandırıyor.

Bölümlerden birinde çekilen film aslında Macross Zero' ymuş. bunu sonradan keşfettim :)

Serinin kurgusu genel anlamda bana kalırsa  başarılı. İnişler çıkışlar, ters köşeler. Küçük zıbıdık ayrıntılara takmazsanız  keyifli.

Ranka ve Sherly' nin zaman zaman Alto krizleri insanı baysa da üçü arasındaki çizgiyi iyi ayarlamışlar.

(Diamond Crevasse; mizk Yoko Kanno, seslendiren May'n)



Alto' nun dile getirdiği, koca bir gemide sıkışıp kalma, gerçek atmosferi hissedememe gibi soyut kavramları ben hissettim, o atmosferi karşıya geçiriyor bence ya da ben pek bir hissetmek istedim.

En güldüğüm an Zentradiler' in Ranka' yı dinlerken burunlarından kan gelerek bayılmasıdır:)

İnsan tekrar anlıyor ki hayatta bir yere gelmek için gölgelerden sizi destekleyecek bir el olacak arkadaş. Yok öyle kendi tırnaklarımla kazıyarak geldim olayı:))

(Northern Cross; müzik Yoko Kanno; seslendiren May' n)



Şaka bir yana, yine görüyoruz ki insanoğlundan korkacaksın. Çok kompleks bir yapıya sahip. Sevebilir de, hırstan gözü de kör olabilir, birbirini anlamaya zahmet etmez... İnsanın özüne değin pek çok nokta var bu seride.

Michel ve Klan ın olayı da başka bir boyut muhtemelen daha önceki serilerde de yer almıştır.

Şaka maka en sevindiğim nokta Brera oldu, yazmadan geçemedim.

(Infinity; müzik Yoko Kanno; seslendiren May'n&Megumi Nakajima)




Viewing all 273 articles
Browse latest View live